Sadece Litres-də oxuyun

Kitab fayl olaraq yüklənə bilməz, yalnız mobil tətbiq və ya onlayn olaraq veb saytımızda oxuna bilər.

Kitabı oxu: «İdikut Roman»

Şrift:

BAVURÇUK ART TEKİN

 
Zaman ömür kuşu uyumaz
Ademoğlu ebedi kalmaz
 
Kaşgarlı Mahmut

Tanrıdağ’ın kuzeyinde İdikut Devleti’nin yazlık başkenti Beşbalık’ta Nisan ayının başında on gün devam eden muhteşem bir Buda tavafı düzenleniyordu. Beşbalık’a Hanbalık, Tibet, Curcit, Moğol hanedanlarından resmen davet edilenlerle atalarının yaşadığı Göktürk Devleti’nin Karakurum, Selenga, Hatunbalık gibi bölgelerinde kimliğini ve dilini koruyan şarkî Uygurlar, buna ilaveten Kaşgar, Hoten, Kumul hanlıklarından da misafirler gelmişti. İdikut Devleti sınırından uzakta olan ihtiyar Budist rahipler ve tavaf haberini duyan büyük adamlar da gelenler arasındaydı. Buda tavafına Argu1, Otrar, Buhara, Semerkant, Harezm, Belh, Horasan, Maveraünnehir, Herat, Bağdat gibi Müslüman şehirlerin ticaret kervanları da iki gün önce ulaşmıştı.

Asya’dan gelen misafirlerle tanınmış tüccarlar, uzun ve eğri boyunlarına çeşitli çıngıraklar asılmış mal yüklü dört yüze yakın deveyi Gumatı mabedinin geniş meydanına çöktürdü. Ağzından ak pamuk gibi köpükler fışkıran çökmüş cüssesiyle kaya gibi develer, dinleniyormuş gibi gözlerini yumarak yatıyor, küçük burunlarını yukarı kaldırarak toprağa bulanmış dudaklarını uzatıyordu. Misafir tüccarlar, deveden indirilen Türkistan’da üretilmiş her türlü malı, altın ve gümüşten yapılmış mücevherleri buraya gelen misafirlere Beşbalık sakinlerine teşhir ederek satmaya uğraşıyordu.

Kervancıbaşı, at ve eşeklerine yem vererek onları direklere sıkıca bağladığından emin oldu. Müslümanlar o meydanda kıpkırmızı, papağana benzeyen çiçek resimleriyle dokunmuş muhteşem halıları yere serip üstünde rahatlığın keyfini çıkarırken Beşbalık’ı övüyorlardı.

Kervanbaşı ejderha resimli fincanda çay içerken,

– Beşbalık bizim altın köprümüzdür. Buradan güvenle geçeriz. Dinimiz farklı olsa da dilimiz birdir! diye övündü.

Başına beyaz, mavi sarıklar saran Müslüman tüccarlar bu sözü duyunca ellerini göğsüne koyup,

– Doğru söylüyorsun, muhterem kervanbaşı! dediler.

Müslümanlar seccadeleri serip namaz kılarken Budistler, Gumatı mabedinde rahiplerle beraber oturup Burhanlara aşağıdan bakarak sığınıyorlardı. Diğer misafirler de Gumatı mabedine yerleşiyorlardı.

Devletin batur hakanı kutlu Bavurçuk Art Tekin uzun boylu, çok güçlü, ak yüzlü, kalkık burunlu, bıyık ve sakalları simsiyah, yakışıklı büyük bir zat idi. O, her seneki Buda tavafından önce Beşbalık’ta bir defa yıllık kurultay düzenlerdi. Bavurçuk Art Tekin bu kez Uygur süvarilerinin gösteri yapması için ferman çıkardı. O, fermanı kendi eliyle yazdı ve imzaladıktan sonra Saray müfettişi Tutun’u çağırdı. Tutun elini göğsüne koyup başını eğerek büyük zatın ağzına baktı.

– Mühürdarı çağır! dedi telaşlı bir tavırla.

– Başüstüne cenabları, hemen çağırayım! dedi Tutun ve dışarı çıktı.

Mühürdar sanki kapı önünde bekliyormuş gibi çabucak gelip, Bavurçuk Art Tekin’in önünde tazim etti.

– Fermana mühür basılsın! dedi hakan, önündeki fermanı parmaklarıyla gösterip.

Mühürdar geri geri yürüyerek kapıya kadar geldi, sonra dönüp hakana tazim ederek kapıdan çıktı. Bavurçuk Art Tekin hemen altı tane dışişleri memurunu, devlet işleri müşaviri baş görevlisi ve tellal başını çağırıp emir verdi.

İdikut, hükümdarane bir edayla

– Bu ferman, devletimizin sınırındaki Kumul’dan Manas’a, kutsal Turfan’dan güney doğu Kansu’daki Enşi’ye, güney batı Bügür’e ve güney Lopnur’a kadar en kısa zamanda ulaştırılsın! dedi.

– İzin verirseniz, hemen yola çıkalım cenabı İdikut!

Onlar baş eğip saraydan dışarı çıktılar ve atlarına binip hemen hareket ettiler.

Bu seferki kurultayda büyük ve önemli işleri halletmek gündeme geldi. Bunlar, İdikut Devleti olarak Kıtan Hanlığına bağlı olmaktan vazgeçmek, yapılan eski anlaşmayı yürürlükten kaldırmak, Cengizhan’dan İdikut’a gelmekte olan büyük tehlikeden kalıcı olarak kurtulmanın yolunu araştırmak gibi hususlardı.

Bununla beraber, toplantıda Turfan, Karahoca ve Astana’da iki üç ayda bir defa toplantı düzenlemek, Oğuz Han Pantekin, Bögü Tekin, İrdimin Han, Aslan Han, Bilge Tekin gibi eski hakanları anarak onların ruhlarına kurban kesme ananesi de dile getirildi. Bavurçuk Art Tekin Tanrıya sığınıp Türk hanlıklarını yöneten İdi-kutları da hatırladı. Haftalık ve aylık toplantılarda; İdikut halkının ulaştığı nüfus, devletin beslemekte olduğu hayvan ve savaşa yarayan atların sayısı gibi bilgiler paylaşılıyordu. Kutlu Bavurçuk Art Tekin’in bu tür toplantılara davet ettiği şairler, tercümanlar, Buda din adamlarından Aprinçur Tekin, Göl Tarkan, Sinku Seli Tutung, Kelime Keyşi, Fırat Yaşrı, Kiki Asığ Tutung, Çisuya Tutung gibi edipler eserlerinin halk arasında geniş ölçüde yayılmasını çok önemli mesele olarak dile getirirlerdi. Sanatçılar, zanaatkârlar ve tabipler de toplantıya davet edilirdi.

Bavurçuk Art Tekin, okuma yazma bilen, birçok dinî kitabı okumuş, derin bilgi sahibi bir tekindi. O, «Irk Bitik», «Altın Yaruk» ve başka eserleri de merakla okurdu. Çalgıyı da çok severdi. O, berbap2, yirmi beş telli gonga3 gibi sazları çalabiliyordu. Hakan, atalarının ne kadar kahraman olduklarını iyi biliyordu. İdikut Devletinin tarihini de öğrenmişti, Çin, Kıtan, Tibet, Moğol, Fars, Hind dillerini de öğrenmekten bıkmamıştı. Asker üniformasını giymeyi severdi. Zırh ve miğfer onun iri cüssesine çok yakışırdı. Bazen iki eline de kılıç alıp maharetini gösterirdi. Kılıç, mızrak ve gürz kullanmada eşsiz, savaş saflarını düzenlemede mahir, tedbir konusunda ısrarlı bir komutandı. Akıllı, feraset sahibi, dâhi bir adamdı. Cilalı mızrak kullanırdı. Küçük yaşlarından itibaren sürekli olarak ata binme, mızrak fırlatma ve kılıç talimi yapmakla tanınmış bu büyük tekinin vücuduna hakan kutsallığı, temizliği nüfuz etmişti. Şehrin iç ve dışında başıboş dolaşan miskinleri ibret için cezalandırırdı. Genelev ve meyhanelerde içkili eğlence yapanları, kumarhanede vakit öldürenleri yirmi sopaya mahkûm eder, bunun yanı sıra ülkeden sınır dışına atardı. Onun her zaman akıllı, feraset sahibi bilge adamları yanına çağırıp onlarla istişare etme gibi bir âdeti vardı. İnce ve geniş düşünceli, geleceği düşünerek iş yapan bu dâhi tekinin bütün endişesi Türk vatanıydı.

* * *

Bavurçuk Art Tekin, fenerlerin aydınlattığı mis kokulu tütsüler yakılan sarayda otururken derin düşüncelere daldı, uzun parmaklarını bir birine geçirerek parmaklarından hafif ses çıkardı. Bu hareketi yaptığı zaman hakanın yanına girmeye kimse cesaret edemezdi. Hatta sağ taraf danışmanları olan Beşbalıklı Tora Kaya, Tur-fanlı Tarkan Bilge Bukalar bile girmekten çekinirdi. Bavurçuk Art Tekin’in kendisi de bundan rahatsız oluyordu. Üzerindeki zırh ve zincirli ceketinin altında kalbinin biraz hızlı attığı adeta duyulurdu. “Tövbe istiğfar etmeyeceğim!” diyerek kalın dudaklarını sık ve inci gibi beyaz dişlerinin arasına alarak, at ağzını andıran uzunca çenesini oynattı. Az önce kasılarak ısırılmış dudaklarını kımıldattı.

“Sakin ol, telaş etme!”, dedi kendi kendine. “Hepsini bildiğin doğru, gece gündüz istişare ettiğini unuttun mu? Hayır, unutmadım. Hayır, olmaz, böyle yapma derken elimdeki ıslık çalan ok ve yayı nasıl elime aldığıma şaşırıyorum. Elimdeki gücü alıp acı çektirsen olmaz mıydı? Sen, benim sarsılmaz irademi biliyorsun değil mi? Ben yüce olduğumdan dolayı sen de yücesin!” diye mırıldandı.

Kutlu Bavurçuk Art Tekin böyle kendi kendine konuşurken hayal ve düşünceleri onu son yaşanan kanlı olaylara götürdü. Büyüyünce fal taşı gibi parlayan gözleri sanki ateş püskürüyor ve miğferini yavaşça tutuşturuyormuş gibi gözüküyordu. Kalın kirpiği de ışıl ışıl gözlerini kapatmıyordu. Onun güneş vuran yüzü, birisi kül ya da toprak serpmiş, gözünü açık siyah renk ile boyamış gibi soğuk ve tuhaf gözüküyordu.

Bavurçuk Art Tekin, hakan İyen Tömür’ün vefat etmiş büyük hatunundan kalan tek oğluydu. İyen Tömür oğlunun yiğit, cesur, dayanıklı olma gibi niteliklerini görünce bundan gurur duydu.

Bir defasında “Uygur süvarileri safına girmek istiyorum!” dedi attan sıçrayarak inen Tekin ve hemen babasının önüne gelip diz çöktü, tekrar tekrar yalvardı. Gözleri pırıl pırıl parlıyordu, elini göksüne koyup

– Her şeyi yapabilecek yeteneğim var! Bana güvenebilirsin baba! dedi.

Babası, tereddüdle

– Öyleyse seni bir deneyeyim bakalım! Haydi maharetini göster! dedi.

Beşbalık düzlüklerine iki atlı kişi çıktılar ve ormandaki çalılık içine giriverdiler.

Babası Bavurçuk’a bir tane ok ve yay verip,

– Haydi ok atma maharetini göster! dedi.

Bavurçuk Art Tekin oku elinde tutup,

– Ne yapacağım? diye sordu.

– Ok gibi uçan o doğanı vur. Vurabilirsen kendini süvari asker kabul edebilirsin! dedi.

Bavurçuk Art Tekin, başlarının üzerinden uçup gitmekte olan doğanı vurarak yere düşürdü. Babası İyen Tömür şaşırıp kaldı.

– Aferin! Aferin oğlum! diye mırıldandı.

Bavurçuk şimdi kendine alışmış atla koşarken ok attı ve hedefe tam isabet ettirdi. Mızrak, kılıç ve gürzle de maharetlerini gösterdi. Ama İyen Tömür, oğluna İdikut ordusuna katıl demedi. Bavurçuk babasının bir şeyi gizlemiş olduğunu fark etti ve belki sonra izin verir diye düşündü.

İyen Tömür bir gün aniden devlet erkanını topladı.

Kararlı bir şekilde, – Oğlum Bavurçuk Art Tekin’i kendi tahtıma Kutlu İdikut yapmak istiyorum! dedi.

Başkente çağırılan İdikut beyleri sarayda iki gün münakaşa ettikten sonra kimin tahta geçeceğini belirledi. O da Bavurçuk Art Tekin’di.

Bavurçuk Art Tekin, “Şimdi neden böyle bir tartışma oldu? Neden babamın sözü beyler arasında tartışmaya sebep oluyor? Yoksa babamın yaptığı işler onların hoşuna gitmedi mi? Belki de öyledir?!” diye düşündü.

Gerçekten hakan İyen Tömür, İdikut süvari birliğinin gücüne inanmıyordu ve sayıyı arttırmayı bile düşünmemişti. Bu yüzden batı Kıtanlara savaşmadan teslim olmuş ve onlara her sene yüklü miktarda vergi ödeme pahasına anlaşma yapmıştı. Halk onun bu yaptıklarına karşı, biz Kıtanlara bağımlı olmayız diye isyan etmişti. Bavurçuk Art Tekin, babasının tabiatını bildiği için onun halka hanlık yapamayacağını, onların gazabına uğrayacağını hissediyordu.

İyen Tömür; riyakâr ve dalkavukları seven yumuşak huylu birisi idi. Kısa süre sonra İdikut tahtına yeniden ikinci hatunundan doğmuş küçük oğlunu veliaht olarak atadı ve Bavurçuk Art Tekin’i veliahtlıktan men etti. Buna öfkelenen Bavurçuk Art Tekin aniden gelişen bu olayın başında kim olduğunu öğrendi.

Bavurçuk Art Tekin sinirlenip babasına,

– Bunu nasıl yorumlamak gerek? dedi.

– Bu seni ilgilendirmez, hakan benim, buna ben karar veririm! dedi babası.

– Fikirlerini üvey annem mi değiştirdi? diye sordu Bavurçuk Art Tekin.

– Neticede o senin de annen değil mi? dedi İyen Tömür.

Bir gün İyen Tömür, oğlu Bavurçuk Art Tekin’i saraya çağırdı ve yalnız kabul etti.

– Seni çağırmamdaki maksat! dedi İyen Tömür ciddi bir edayla.

– Kafama takılan mühim bir konu hakkında düşüncelerimi seninle paylaşmaktır.

İyen Tömür, altın simli kalın bir minderde oturuyordu, Bir saniye duraklayıp sözüne devam etti.

– Oğlum Bavurçuk! Seni yeni bir göreve atamak istiyorum. Bu görevi samimiyetle ve en kısa zamanda kabul edeceğine inanıyorum!

Bavurçuk Art Tekin, babasının önünde diz çökerek

– Neymiş bu görev? dedi, şüpheyle.

İyen Tömür, oğluna yapacağı vazifenin devletin kaderiyle ilgili olduğunu anlattı.

– Ben Kıtan hanedanıyla anlaşma yapmıştım. Sen de bilirsin, iki devlet arasında yapılan anlaşma bazan bozulabilir. Bu büyük bir felakettir.

Hepsini söyleyeyim mi acaba diye tereddüt ederken merakla bekleyen oğluna sakin nazarlarla baktı. Sonra söze başlarken. Bavurçuk Art Tekin dayanamadan sordu.

– Nasıl bir görev? dedi.

Babasının endişesi her halinden belliydi.

– Ben seni batı Kıtan devletine gönderiyorum! Yarın yola çıkacaksın! dedi.

Bu, Bavurçuk’un hiç beklenmediği kötü bir haberdi. Kendini bir tuhaf hisseti, vücudu titredi, gözlerini hüzün sardı, kalın kaşlarını çattı. Babasının neden böyle bir karar aldığını anlamaya çalıştı.

– Baba! dedi Bavurçuk Art Tekin, kekeledi ve kendini tutamadan yerinden kalktı.

– Ben halkın atası! dedi İyen Tömür hükümdarane edayla, – Ben İdikutum!

Biraz öfkelendi

– Ben bir hakanım! dedi.

Bavurçuk Art Tekin,

– Bu kararın asıl amacından beni haberdar etmeniz icap ediyor, çünkü hiç bilgim yok, öğrenmek istiyorum! diyerek babasına baktı.

İyen Tömür, bu bakışlardan rahatsız oldu ve yerinden kalkıp sarayın geniş, görkemli kabul odasında ileri geri yürümeye başladı.

– Biz, yani ben İdikutum, bilmek istiyorsan açıkça sana söyleyeyim. Senin batı Kıtan devletine rehin olarak gitmen gerek!

– Rehine! Ben mi?

– Neden Ben?

– Evet, rehine! dedi babası üstüne basarak. Sen benim oğlumsun. Rehin vermek devletlerin birbirine teminatıdır. Yabancı kişi rehine olamaz.

Bavurçuk Art Tekin’in sanki nefesi kesilmiş, göğsü yırtılmış gibi oldu. Durumun farkına varan babası üstüne gelerek sözüne devam etti.

– Şunu iyi bil ki, iki devletin mukadderatı sana bağlıdır. Çocukluk yapma, kaçmayı düşünme, yoksa seni öldürürler. Bunu ben uydurmadım. Kaçıp İdikut’a geri gelirsen burada da kellen gider!

– Sen!… Yalaka, namussuz bir adamsın! Böyle adamın kalbi fesat olur, gölgesi de eğri!

– Yeter artık!

İyen Tömür, başkasını rehine olarak gönderemeyeceğinden bu sözü için oğlunun başını kesmedi. Bavurçuk Art Tekin bunu fark etti. Ama açıkça söylediği «kalbi fesat, gölgesi de eğri» sözü babasının sinirlerini bozdu, yüreğini ezdi. Babası, kendini oğlunun önünde savunmaya başladığını fark edemedi.

– Rehin meselesini ben çıkarmadım oğlum! dedi sinirlenerek, – Benden önceki İdikut Hanı Bilge Tekin böyle yapmıştı. Kırgızların saldırı ve talanına uğrayan Kıtanlar Yenisey nehrinden geçip Beşbalık sınırına gelip dayandığında Tus Taygu önderliğindeki Kıtanlar batıya doğru ilerlemek için İdikut devleti toprağından geçerken Bilge Tekin, Tus Taygu’ya 600 at, 100 deve, 300 koyun hediye etmişti. Üstelik Tus Taygu’ya çocuk ve torunlarını da rehine olarak vereceğini söylemişti!

Bavurçuk Art Tekin, – Bilge Tekin haindir, sen de! Kıtan ise Uygur’un düşmanıdır.

Eğer hayatta kalırsam senden ve Kıtanlardan intikam alacağım!

İyen Tömür esrarlı bir edayla güldü.

– Beşbalık ile vedalaş! dedi emreden bir ses tonuyla.

O, bu sözüyle oğlunun geri dönüş umudunu kırdığını sandı ama Bavurçuk Art Tekin bunu öyle anlamadı.

Bavurçuk Art Tekin, batı Kıtan devletinde neler yaşayacağını hayal edemediği için “Beşbalık’ı bir daha göremeyeceksin!” mesajını veren babası önünde çocukluk ve gençlik dönemlerini hatırlayarak gözyaşı döküp yalvarmaya başladı.

– Babacım, ne olur beni doğduğum yerden, Beşbalık’tan kovma! Beni vatanımdan ayırma!

– Hayır, başka çare yok! diye başını salladı İyen Tömür.

– Bu kararından dönmeni istiyorum baba! Annem hayatta olsaydı beni yabancı bir ülkeye Kıtan’a rehine olarak gönderemezdin, öyle değil mi? Neden konuşmuyorsun?

– Doğru! Ama şmdi annen ölü. Ben şimdi öteki annenle ilgileniyorum! dedi.

Şehzade Bavurçuk bir müddet ağladı ve sustu. İç çekerek kendini toparladı. Sakinleştikten sonra güç bulmuş gibi çekinmeden konuşmaya başladı.

– Ben nerede olsam olayım, hakikati savunurum! Yılmadan usanmadan mücadele edeceğim! Bundan sonra intikam için yaşayacağım!

Bavurçuk Art Tekin gözlerini babasının yüzüne dikip, hiç kırpmadan dik dik baktı.

İyen Tömür oğlunun gözüne bir türlü bakamadı, yerden gözünü kaldıramadı, susup durdu. Sonra oğlunun kızgın sesini duymuyormuş, hiçbir şey olmamış gibi, – Kıtan’a senden başka kimse gitmeyecek! diyerek onu yalnız bırakıp sarayın diğer odasına doğru gözden kayboldu.

O gün Bavurçuk Art Tekin kalabalık bir atlı birliğin himayesi altında Batı Kıtan Devletine doğru hareket etti.

KITAN ÜLKESİNDE

Bavurçuk Art Tekin’in Kıtan hakkında bildikleri şunlardı. Kıtanlar bir göçebe halk. Doğu Kıtanlar, Song Sülalesi ordusunu mağlup etmiş. Budan dolayı Song Sülalesi her sene Kıtan’a yüzbin gümüş, yüz bin top ipek vergi ödüyormuş. Doğu Kıtanlar Amur-Sungarı nehri kenarında yaşamakta olan Nucin kabilesini teslim almış. Curcit Kabilesiyle Song Sülalesi birleşip 210 sene hüküm süren Doğu Kıtan’ı yok etmiş. Doğu Kıtan prensi Tus Taygu ise bazı Kıtanlarla bir olup batıya doğru kaçmış. Tus Taygu Uygur-Orhun Hanedanının Hatunbalık şehrine gelmiş ve kendini Kıtan hanı ilan etmiş, sonra Yenisey vadisine gelmiş. Orda Kırgızlar’dan darbeye yiyen Tus Taygu yine kaçarak Beşbalık’a gitmiş. Ne tuhafdır ki İdikut Bilge Tekin rehine için torununu ona teslim etmiş. Tus Taygu az sayıdaki ordusuyla batıya devamlı ilerlemiş. Güç kazanmış Doğu Karahanlıların hakanı İbrahim Şah, Karluklar İsyanını bastırmak için Tus Taygu’dan yardım istemiş.

İbrahim Şah’a göre Tus Taygu çok kurnaz bir adammış. O Karlukların isyanını bastırmak bahanesiyle Balasağun ile Kaşgar’ı işgal etmiş. Doğu Karahanlılar ise Kıtanlara bağımlı duruma gelmiş. Tus Taygu, Semerkant ile Buhara arasındaki Ketvan çölünde Batı Karahanlılarla Selçukların birleşik ordusunu dağıtmış. Sonra Tus Taygu Batı Kıtan Hanlığı adında bir devlet kurmuş…

Bavurçuk Art Tekin, Kıtanın savaş ve istila seferlerini iyi öğrendikten sonra “Kıtan çok şanslı bir devletmiş, Song Sülalesinde birlik yokmuş. Doğu ve Batı Karahanlı Uygurları da müttefik değilmiş. Uygurlar aşağılanmaktadır. Tus Taygu’yu kökünden yok etmek gerek.” diye düşündü.

Çok geçmeden Bavurçuk Art Tekin Kıtan casusları tarafından sıkı takip altına alındı. Prensin yemek ve giysi gibi sıkıntısı olmasa da hep özlem, üzüntü, bunalım içindeydi. Tus Taygu çok kurnaz, kıskanç ve evhamlı bir adamdı. Üstelik hep bir şeylerden korkuyor, dikkatli olmaya çalışıyordu.

Bu defa duyduğu evham prens Bavurçuk’un rehine olarak gelmesi yüzündendi. Tus Taygu, İyen Tömür’ün bu oğlunu İdikut Devleti tahtının varisi ilan ettiğini biliyordu. Ama şimdi onu rehin olarak göndermişti. Bu, sıradan bir oğlan değildi. Üstün aklı ve zekâsı her halinden belliydi, rehine olarak gönderildiğine inanmak mümkün değildi. O, Kıtan devleti hakkında bir şeyler öğrenmesi için gönderilmiş olmalıydı.

Tus Taygu, onun hakkında adamlarına, – Onu iyi gözetin, o bizimle beraber yaşayacak, İdikut’a kaçarsa tutup bana getirin! diye uyarmıştı. Sonra onun ellerine zincir ayaklarına pranga vurmak suretiyle Bavurçuk Art Tekin’den emin oldular.

Ama Tus Taygu, “Onun kaçmasını engelleyemezsem ne olur? O durumda Kıtan, İdikut’a bir istila seferi başlatabilir mi? O zaman savaş kaçınılmaz olur. İdikut’un asker sayısı kaç? Silah ve savaş gücü ne kadar? Bunu bilmek gerek.” diye düşündü. Geleceğe dönük bir hareket başlamak üzereydi. Ama kuşku ve evhamları kalbine hâkim olduğu için gece gündüz sıkıntı yaşıyordu. Rüyasında, Bavurçuk Art Tekin, hep ateş ya da kaplan olarak görünüyordu. Kum boranı onu gömüyordu, gökte güneş gözükmüyordu, ay tutulup dünya karanlığa gömülüyor ve dehşet çöküyordu. Tus Taygu “Bu nasıl bir rüya?” diye fısıldadı kendine.

* * *

Aradan üç sene geçti. Bavurçuk Art Tekin her şeyi anladı, her şeyi öğrendi. Kıtanlara olan öfke ve nefreti arttı. “Bu dost bir devlet değil. Vereceksin, alacağım diyen bir ejderha. Bunlar, Uygur’un servetinden şan-şöhret ve güç-kudret bulmuşlar. Bu adamlar semirmiş, hazineleri mal ve servetlerle dolmuş. İdikut Devleti adına böyle bir bağımsızlığa lanet olsun! Ben İdikut Devleti’ni göz hapsinden kurtaracağım. İdikut yönetimini kendi elime alacağım” diye yemin etti.

İyen Tömür ise rehin olan oğlunu unutmuştu. Böylece ona olan babalık şefkat ve sevgisi de tükenmişti. Oğlu için “Turfan Beşbalık’a diri olarak gelemeyecek, cesedi Kıtan toprağına defnedilecek.” diye düşünüp, rahatça hakanlığını sürdürmeye devam etti. Genç Tuğçe İyen Tömür’ün kafasını karıştırmasına rağmen kendinden memnundu. Bir gece kocasını kucaklayıp tatlı sözleriyle kandırmaya başladı.

“Kutlu hakanım!” diyerek sıcak dudaklarını kocasının kulağına dayadı, İyen Tömür gözlerini kapatıp onu dinledi

– Devlet beylerinden Tarkan Bilge Buka, Tora Kaya, Bulad Kaya ve Dokuz Tarkanlar size karşı suikast yapmayı düşünüyorlar! dedi çıplak kocasını kucaklayarak.

Tuğçesinin sesi güzel, meltem gibi ılıktı.

– Ne diyorsun sen? diyerek korku ve şaşkınlıkla İyen Tömür bal gibi yapışmış tuğçesini bir yana itiverdi.

– Bunu sana kim söyledi? Söyle bana!

– Sizin aziz kardeşiniz.

– Yangıntar mı?

– Evet, o!

– Bu laf ne zaman ortaya çıktı?

– Siz avlanmaya gittiğiniz gün! Sözümü dinlemenizi istiyorum.

– Söyle, ne yapmamı istiyorsun hayatım!

– Akıllı adamları kafese sokmak lazım. Tüm bu kargaşanın başında Tora Kaya, Bulad Kaya, Tarkan Bilge Buka var. Devleti hainlerden temizlemek çok önemlidir.

– Düşünmek gerek! dedi.

İyen Tömür birden bire harekete geçeceği konusunda yemin edemedi.

– Onlar devlet müsteşarları! Onlar olmadan… Halk bilir!

– Siz düşünüp durdukça iktidardan olacaksınız. Onlar sizi göz kırpmadan öldürecekler! Beni de! Onların niyeti bozuk, iktidar şimdi sizin elinizde. Bavurçuk Art Tekin tosun bir oğlandı, o da Kıtan’da. Sizin fermanınızla gitti. Onları korkutarak yönetmek mümkündür. Bakın, Turfan’daki Hayır İhsan Mabedinde rahipler ayaklanmış. Astana kabristanlığı önüne başka mabetlerden Buda getirmiş, üstelik o yerde konaklayan rahiplerin gözü önünde! İki yüz bin rahip açlık ilan edip, İdikut İyen Tömür tahttan insin diyerek bir saf oluşturmuş orda yatıyor. Az sayıdaki sınır muhafızı asker, “Kıtanlara ölüm!” diye bağırıyorlarmış. İşte son zamanlarda sadece Beşbalık’ta, Gumatı Mabedinde rahipler, “Kıtanlar bizim düşmanımız!” diye gösteri yapmışlar. Bunlar size yapılan kötülük ve suikast değil mi? Bu olayları elbette Tora Kaya, Bulad Kaya, Tarkan Bilge Buka çıkartıyorlar…

Çok geçmeden İyen Tömür akıllı beyleri hapse attı, bazılarını gözaltına aldı. Göstericiler, İyen Tömür’ün kılıç ve mızraklarından, atlı askerlerinin heybetinden korkmadılar ama halkın kanı su gibi aktı. Cesetler dolaşmış ipler gibi yatıyordu. Çok sayıda kişi her yerde darağacına çekildi. Koyun gibi yumuşak, naif İdikut halkı arasında muhalif sesleri yükselten, halkı yolundan şaşırtan adamları arama, şüphelileri tutuklama harekatı başladı. İyen Tömür kendi muhafızlarıyla beraber Tarkan Bilge Buka, Tora Kaya ve Bulad Kaya gibi sağ ve sol kurmaylarını tutuklayıp saray önüne getirdi. Tüm cinayeti o beylere dayandırdı, el ve ayaklarına kelepçe vurup pranga takarak hapse attı.

– Aç susuz bırakınız! Açlıktan ölsünler! dedi zindan yanında.

Tora Kaya cezadan, ölümden korkmadı.

– Ben İdikut ordusu komutanı, bundan böyle Kıtan ve Kara Hıtaylara baş eğmeyeceğiz! Vergi ödemeyeceğiz! Kan için kan, can için can alacağız. Şan ve şeref Bavurçuk Art Tekin’e olsun! Yiğit Kutlu Bavurçuk Art Tekin İdikut Devletinin hakanı olsun! diye halk önünde bağırdı.

Sonra İdikut’ta yaşanan olayları Kıtanlar da haber aldılar. Bavurçuk Art Tekin bunları duyunca sevinip yüreği hopladı. O İdikut’un büyük beylerinden Tora Kaya, Bulad Kaya, Tarkan Bilge Bukaları gecikmeden kurtarmayı düşündü. Bunun tek yolu vardı. Kıtan’dan kaçması lazımdı… Bavurçuk’un bu devlette serbest hareket etmesi imkansızdı. Düşmanları takip ediyordu, hatta aniden kellesi gidebilirdi. Bavurçuk bunları biliyordu.

– Kaçmak! Kaçmak! Kaçmak gerek! diyordu, heyecanla.

O, geceleri uykusuz, gündüzleri rahatsızdı. İlerde başına gelecek felaketi önlemek için bir şeyler düşünmeye başladı. İdikut Devletinin kötü kaderi de onu derinden üzmüştü, devletinin geleceğinden endişeleniyordu.

“Çabuk harekete geçmek gerek! Uygur, Kıtan artık bir biriyle düşmandır. Kaçma fırsatı ne zaman gelir acaba?” diyordu kendine.

Fırsat kollamaya başladı. Kıtan muhafızları onu eskisi gibi sıkı gözetmiyordu. Kıtan hanı İdikut’taki ayaklanmayı duyunca, – Bu onların kendi meselesidir, biz anlaşmaya bakarız, rehine elimizdedir, bu yüzden anlaşma bozulamaz! dedi ve hiçbir şeyi ciddiye almadı.

Bavurçuk Art Tekin hakanın bu tavrından yararlandı. “Yaya kaçarsam muhafızlar köpek gibi koklayıp izimi bulur.” deyip böyle yapmaktan vazgeçti. “Atlı kaçmak gerek, en iyisi bu. Hızlı koşan bir savaş atı gerek, onu nerden bulacağım?” diye kafa yordu.

Bir at vardı. İdikut’un alaca baş atı. Onu İyen Tömür Tus Taygu’ya hediye etmişti. Kıtan hanı bu ata kendi çocuğu gibi özen gösterirdi. Bavurçuk bunu iyi biliyordu ve bu atın iyi beslendiğini kendi gözüyle görmüştü. O bundan başka ata binip kaçmayı uygun bulmadı. Sadece kendi devletinden getirilmiş o ata güven ve umut besledi.

Bavurçuk Art Tekin, bir gün, tavlanın yanına sessizce yaklaşarak kendini gizleyip, elinde ok, yay ve mızrak bulunduran muhafızlardan ikisini boğarak öldürdü, silahlarını alıp atı avludan yavaşça çekti ve etrafına bakarak atın başını boynunu okşamaya başladı.

“Sana güvenirim aygırım, bir tek sana güvenirim! İkimiz memleketimize kaçalım! Duyuyor musun?” diye onun kulağına fısıldadı. Tekrar etrafına baktı, kimseyi görmeyince ata binip kaçtı.

Ertesi gün Kıtanlar onu kovaladılar, izini takip ederek peşinden koştular, ama yakalayamadılar. Bavurçuk Art Tekin tehlikeli kumluklardan, susuz çöllerden, uçsuz bucaksız yemyeşil otlaklardan geçip İdikut Devleti’nin kışlık başkenti Turfan şehrine geldi ve Hayır İhsan Mabedine rahip kılığında girip Budanın kutlu üstadı Atay Sali’nin yanına geldi, tazimden sonra,

– Ben Bavurçuk Art Tekin! Kıtan’dan kaçıp geldim. Beni sakla! dedi.

Atay Sali önderliğinde Turfan rahipleri “Kıtan’a ceza!” naralarıyla ayaklanmıştı. Bavurçuk Art Tekin’in cesaret ve yiğitliğini gören üstat ona hayran oldu.

– Aferin sana oğlum! Halk seni bekliyordu. İdikut’u kendi eline al! Ben seni ibadethanede saklayacağım. Turfan’da bir ordu kurmak lazım! dedi heyecanla.

– Tus Taygu seni kaçırınca bırak gitsin demez. Benim rahiplerim de bir büyük güç sayılır. Onların eline silah verip askeri eğitimden geçir, Tus Taygu’nun İdikut’taki müfettişi Şaykım bunu duymuş ise… dedi ve biraz durdu, – Her şeyi gözetlemek ve felaketi önlemek lazım. Fırsatı kaçırmamak gerek… Şehzadem! Baban İyen Tömür şimdi Beşbalık’ta. Buda tavafı için hazırlık yapıyor. Başında bir tehlike bulutu var. Baban senin İdikut tahtını ele geçirmek için mücadele edeceğini biliyor! dedi rahip.

– Onun sağ taraf tarkanı kim? diye sordu Bavurçuk Art Tekin.

– Kendi adamı! dedi üstat.

– Kamuoyunu belirleme görevlisini mi kast ediyorsunuz? diye sordu Bavurçuk.

– İşte o şehzadem, Yangıntar Tarkan. İdikut’ta onun yetkisi çok. Halk menfaatini düşünen, iradeli, vicdanlı ve soylu insanlar zindanda yatıyor! dedi rahip.

Bavurçuk Art Tekin düşüncelere daldı. Atay Sali önceleri yaşanmış kargaşa ve feleketleri ona detaylı olarak anlattı. Bu, onu derinden etkiledi. Turfan’daki ordu Bavurçuk Art Tekin tarafından ele geçirilse ve yeniden düzenlense, İyen Tömür’ün tahtının devrileceğini düşünen üstat şehzadenin bu hareketini destekleyeceğini söyledi, fakat Bavurçuk Art Tekin üstadın masum halkın kanının dökülmesini istemediğini hissediyordu ve bunun için ihtiyatlı davranmak gerektiğini düşündü. Atay Sali şehzadenin yiğitliği ve azimli olduğunu bildiği için yine de onu uyardı.

– Beyhude kan dökmek ve devleti parçalamaktan daha büyük günah yoktur! dedi.

Bavurçuk Art Tekin bu uyarıyı doğru buldu.

– Babamın halk içindeki itibarı nasıl? diye sordu Atay Sali’ye.

– Halk hakanın yeni beylerine iyi gözde bakmıyor, sen gittikten sonra öyle oldu.

– Halk yanılmaz! dedi şehzade üstadın sözünü onaylayarak

– Hiç kimse yılanı yanında saklamaz! dedi.

– İdikut Devletinin sabık ve sadık hizmetkârları… Onların şan ve şöhretini, halk arasındaki kıymetini çiğnemek çok kötü bir şeydir, şehzadem! Sen halk çocuğusun! Halka faydalı işleri yapacaksın. Orduda disiplini sağla devletin güvenliği için hareket et. Bu fikrimi makul görüyor musun? diye sordu rahip.

– “Babanın evladı olmaktansa vatanın evladı ol.” diye bir söz vardır, vatan ve halk için hizmet kılmak bizim görevimizdir. Sen bana güvendiysen asla ihanet etmeyeceğim! dedi Bavurçuk Art Tekin.

– Evet! Senin böyle diyeceğini biliyordum, şehzadem! dedi rahip.

Bavurçuk Art Tekin Turfan’da bir ay içinde yeniden kurmuş olduğu ordudaki askerlerinin hepsinin sadadakatine inanmadı. Bu durum askeri talim sırasında belli oldu. Bu durum prensi endişeye sürükledi.

“Bavurçuk Art Tekin kaçaktır. İki devleti savaşa sokacak. Babasından tahtı söküp alacakmış! Kıtan’a karşı savaşmak mümkün değil! Bu tekin bencil! Han babasını mahcup etti! Ona pek güvenmeyiniz !” gibi dedikodu ve sözleri duydukça öfkesi arttı. Askerlerine talim verirken, savaş sanatını öğretirken onlara sordu.

– Bana güvenmeyen kimdir?

– Ben! diye bir asker safın önüne çıktı.

– Ben sana güvenmiyorum şehzadem!

Bavurçuk Art Tekin’in duruşu hiç değişmedi.

– Daha kim var? diye sordu.

Kimseden ses çıkmadı. Bavurçuk Art Tekin ıslık çalan ok ve yayını alıp, – Bu oku kime ve neye fırlatsam siz de hiç tereddüt etmeden ona ok atınız. Bunu bana gösterdiğiniz sadakat olarak kabul ediyorum! dedi.

Bavurçuk Art Tekin, Atay Sali’nin bindiği ata doğru ok attı.

– Ya siz? Neden bakıp duruyorsunuz? diye bağırdı Bavurçuk Art Tekin.

– Sen neden atmıyorsun? diye bağırdı kendine güvenmeyen o askere.

O asker ata ok atamadı, ata kıyamamıştı. Bavurçuk Art Tekin, emrine baş kaldıran bu askerin kellesini uçurdu.

– İstirahat ediniz! Yarın yine Yargol kenarında sesli ok ve yay talimine devam edeceğiz! dedi ve onları uyardı.

– Bundan böyle emrime uymayan ve isyan edenlerin akıbeti ölümdür!

– Baş üstüne! Emrinizi yerine getireceğiz! diye bağırdı askerler hep birden.

Prens, Tanrıdağ tepesinde askerî talim düzenledi. Yanına binecek bir at getirdiler, ama ona binmedi. Kundurasıyla taş ve kumlara ayak basarak, başını dik tutup, sakin adımlarla dağa doğru yürüdü. Yürürken karızlardan4 birinin içine inip buz gibi soğuk tatlı sudan doya doya içti ve oradan çıkıp yoluna devam etti.

Turfan’da tam bir ay rüzgârlı geçmişti. O gün sabahleyin rüzgâr kesildi. Şehir tabiatın hışmından kurtuldu. İdikut halkı, yer altı evlerinden yavaş yavaş çıkmaya başladılar. Kapı ve pencereleri açık kalmış evlerine girdiler, çoluk çocuklarıyla beraber sevinçlerinden adeta bayram ettiler. Kutsal Turfan, Astana, Karahoca şehirleri şafak ışığında bambaşka bir güzelliğe büründü. Tanrıdağ tepelerinde savrulup oynayan kumlar durdu ve şimdi onlar güneş ışığını emerek uyuyor gibi yatıyordu. Öğle vaktinde toprak ateş kesildi ve Tanrıdağ ateşdağına dönüştü, sanki kumlar ufacık birer kömür ateşi gibi yanmaya başladı. Bu Turfan’da beklenen aşırı sıcak günlerin işaretiydi.

Bir gün sabahleyin Atay Sali, Bavurçuk’un yanına geldi. Bavurçuk üstadını sıcak bir selamla karşıladı ve onun bu vakitte mabedini bırakıp buraya gelmesinin mutlaka bir sebebi olduğunu düşündü.

– Şehzadem, şehzadem! diye etrafına bakındı rahip, – Ordusuyla beraber Beşbalık’tan gelmiş!

1.Yedisu’nun en eski adı.
2.Pipa adlı bir çalgı
3.Kunhu diye adlandırılan bir çalgı
4.Yer altından akan ırmak, pınar suyundan oluşan dere.
3 ₼
Janr və etiketlər
Yaş həddi:
0+
Litresdə buraxılış tarixi:
01 avqust 2023
ISBN:
978-625-6494-46-6
Naşir:
Müəllif hüququ sahibi:
Elips Kitap

Bu kitabla oxuyurlar