Çocuk Kalbi

Mesaj mə
0
Rəylər
Fraqment oxumaq
Oxunmuşu qeyd etmək
Çocuk Kalbi
Şrift:Daha az АаDaha çox Аа

EDMONDO DE AMICIS VE “ÇOCUK KALBİ” ÜZERİNE

Dünya edebiyatının yetiştirdiği büyük değerlerden biri olan Edmondo de Amicis, 21 Ekim 1846 tarihinde İtalya’da dünyaya geldi. İtalya’da o zamanlar Sardinya Krallığı’na bağlı olan Liquria bölgesinde; Imperia yakınındaki Oneglia’da doğan Endmondo de Amicis, aslen İspanyol’dur.

Çocukluğundan beri askerliği, içinde bir özlem olarak yaşatan yazar, 1865’te piyade subayı olarak orduya girdi.1866’daki İtalya Avusturya Harbi sırasında yurdu için mücadeleye atılan Amicis, 1867’deki kolera salgını esnasında hastalıktan kırılan askerlere canla başla hizmet etti.

Savaş sonrası Floransa’ya dönerek “İtalia Militare (Asker İtalya)” adlı askerî dergide yayımladığı “Askerlik Hayatından Çizgiler” başlıklı yazılarıyla dikkatleri çekti. Geniş bir okuyucu kitlesi tarafından takip edilen bu yazılarını 1868’de bir eserde toplayarak kitap hâlinde yayımlayınca, ünü halk arasında beklenmedik bir şekilde yayıldı. Bu büyük alaka sebebiyle ordudan ayrılarak kendisini yazarlık mesleğine verdi.

“1870–1871 Yılları Hatıraları” adını verdiği kitabı ile yazarlıkta kat ettiği mesafe onu sivil hayata çekmiştir denilebilir. Küçük hikâyelerini “Novelle” adlı kitabında topladığı 1871 yılı ve sonrasında kaleme aldığı, 1877 yılına kadar devam ettirdiği uzun hikâyeleriyle de devrinin en çok okunan, başarılı yazarlarından biri hâline gelmiştir.

Sosyal meselelere olan ilgisi, dünyayı tanıma merakıyla birleşince büyük gezilere çıktı. Önce ata yurdu İspanya’ya gitti. İngiltere, Fransa, Hollanda ve Türkiye’yi ziyaret etti. Bu seyahatlerden eli boş dönmedi. Her ülkede gördüklerini hatıra kitapları olarak yazdı ve yayımladı. 1872’de “İspanya”, 1874’te “Hollanda”, yine aynı tarihte “Londra Hatıraları”,1876’da “Fas”, 1879’da “Paris Hatıraları” kitaplarını ve İstanbul ağırlıklı Türkiye kitabını ise iki cilt olarak “Constantinople” adıyla 1879 yılında yayımladı. Onun gezilerinden kalan bu eserlerinde, gördüklerini tarafsız bir gözlemci olarak tasvir ettiği kanaati yaygındır.

Bu gezilerinden sonra döndüğü Floransa’da fazla kalmayıp ayrıldı. Torino’ya yerleşti. Burada bir yazar olarak oldukça verimli yıllar yaşadı denilebilir. Okurlarının huzuruna aralıksız yeni makaleler ve kitaplarla çıktı. Artık daha ziyade siyasi, sosyal ve psikolojik meselelerle ilgilenmeye başladı. Çalışan, acı çeken ve sosyal güvenlikten yoksun insanların, emekçilerin haklarını savunma konusunda çok samimiydi. Bu ilgi yoğunluğu sonrasında hazırlayıp yayımladığı “Gli Amici (Dostlar)” adlı kitabını iki cilt halinde 1883 yılında bastırdı. Bu kitabıyla psikolojik gözlemler ve ruhi çözümlemelerle insanı, insan portrelerini dikkatlere sundu. 1886 yılında yayımlanan “Cuore” (Kalp) adlı eseri de yine insan odaklı çözümlemeler ve mesajlar içeriyordu. Bu eseri, kısa sürede dünyanın bütün ana dillerine çevrilerek yayımlanınca ünü iyice arttı.

1889’da “Sullı’oceano (Okyanus Üzerinde)”yi, 1890’da “Il Romanzo di un Maestro (Bir Ustanın Romanı)”nı yayımladı. Ünlü eserlerinden olan bu romanında memleketinin sosyal dertlerini büyük bir cesaret ve sanatkârane bir şekilde dile getirmiştir. 1889 yılında, tramvay hattı üzerinde bir yıllık gidiş ve gelişlerini; tuttuğu notlardan hareketle “La carrozza di Tuti”(Herkesin Arabası)” adıyla hatıra türü bir kitap olarak yayımladığında takvimler yine 1889’u gösteriyordu. Eserlerini kaleme aldığı İtalyanca’ya olan son hizmetini de her halde “L’dioma Gentile (Güzel Dil)” adlı incelemesiyle yapmıştır. 1905 yılında yayımlanan bu kitabında İtalyanca hakkındaki inceleme ve görüşlerini bir araya toplamıştır.

Çağdaşlarının ve geleceğe doğru akıp giden yeni kuşakların faydalanacakları anılar, şiirler, hikâyeler, makaleler ve romanlar bırakan Edmondo de Amicis, kendi hâlinde ve sade bir hayat sürdüğü Bordighera’da 11 Mart 1908 tarihinde vefat etmiştir.

“Edmondo de Amicis, büyük sentez eserleri vermiş bir yazar değildir. Fakat hemen bütün yazılarında yüksek insanlık duygularını işleyen ve iyiye, güzele, doğruya özlem duyan içli bir yön vardır. Onun yazılarında kalem oyunlarından çok, insanların iç dünyalarını, ruhlarını karşılıklı sevgi, fedakârlık, hoşgörürlük üzerine kurmak isteyen bir yücelik hemen sezilir. Onda yüce ve soylu davranışlara karşı derin bir sevgi ve tutku vardır. Kalemini hep bu duyguların gelişmesi için kullanan Edmondo de Amicis, bu yönüyle tam bir eğitimci ve ahlakçıdır.”1

Endmodo de Amicis, siyasi, sosyal ve psikolojik meselelerle ilgilenmiştir. İtalyan Birliği davasını hayatı boyunca savunmuş ve bu davaya büyük hizmette bulunmuştur. Çalışanların sosyal haklara kavuşturulması için de mücadele etmiştir. Bir ülkenin geleceğinin çocuk terbiyesine dayandığına inanan Edmondo de Amicis, çocuk terbiyesine yönelik başarılı eserler vermiştir. Çocuklara yüce duygular aşılamayı; onları iyiye, güzele, doğruya yöneltmeyi gaye edinmiştir. “Cuore (Kalp)” adlı dünyaca meşhur eseri Türkçeye “Çocuk Kalbi” adıyla birçok defa tercüme edilmiştir. Ayrıca İstanbul’u canlı ve renkli bir şekilde tasvir eden “Constantinople” adlı eseri de 1974 yılında “İstanbul” adıyla Türkçeye tercüme edilmiştir. 1974’te Reşat Ekrem Koçu tarafından yapılan bu çeviri kısaltılmış bir metindir. Daha sonra yapılan Beyhun Akyavaş çevirisi ise tam bir metindir. Meraklıları için hem Türk Tarih Kurumunun Türkçe baskısı hem de Yapı Kredi Yayınları’nın Türkçe baskısı okunmayı bekliyor.

“Constantinople”de, İstanbul’a, 1870’li yıllarda yaptığı gezisini anlatıyor. Yazar bu eserinde iyi bir gözlemci olduğunu; akıcı bir üslupla kaleme aldığı tasvirlerle ortaya koyarken yer yer tahkiyeli anlatımı da tercih ediyor, böyle olunca da okuyucu kitabı sıkılmadan okuyor. İstanbul’u tanımayanlar, henüz görme imkânı bulamayanlar, İstanbul’un büyülü atmosferi karşısında şaşırıyorlar. Çünkü 1870’li yıllarda ilk kez geldiği İstanbul’la daha ilk karşılaşmasında kendini kaptıran Amicis, bu şehri öve öve bitiremez. Gördükleri ve yaşadıkları karşısında hayranlığını bir sanatçı duyarlılığıyla kaleme alırken yer yer âdeta bir fotoğraf makinesinin objektifi gibi kayıt hâlindedir. Bu tablolarla geçmişteki İstanbul’a yolculuk yapmak isteyenler için okunası bir kitaptır, Amicis’in “İstanbul”u… İstanbul’u ziyarete gelen yabancı turistlerin elinde bu kitabı görürseniz şaşırmayın. Biz Türkiye’dekiler için de bu kitapla birlikte İstanbul’u gezmek inanın çok daha keyifli ve anlamlı olacaktır. Çünkü geçmişi ve bugünü mukayese ederek gezdiğinizde tarih olan ve tarihî olan değerlerimizden neleri kaybettiğimizi görüp üzülürken muhafaza ettiklerimiz için de sevinecek, belki de onları gelecek nesillerin de beğenisine sunabilmek için gayrete geleceğiz. Kapalı çarşı ve Çarşı esnafı sanki çok az değişmiş… Bir de bu kitabı okurken Moltke’nin “Türkiye Mektupları”nı da eş zamanlı okusak diyorum… Bir de İtalyan Prof. Dr. Anna Masala’nın “Türkiye’ye Aşk Mektupları” kitabı…

Umbeto Eco, Amicis’in bu eseriyle ilgili olarak diyor ki: “De Ami-cis, aynı zamanda İstanbul’a dair etkileyici bir günce olan ve benim de İstanbul’u ilk ziyaretimde yanımda bulundurduğum “İstanbul” kitabından da anlaşılacağı üzere çok yetenekli bir gazetecidir.”

De Amicis’in “İstanbul” kitabının, kurgusu itibarıyla, Orhan Pamuk’un “İstanbul Hatıraları” ve “Şehir” kitaplarını etkilediğini söyleyenler de var…

YKY, 2010 yılında bu eseri yayımlarken arka kapakta şu tespitlerle okurlarının karşısına çıkmıştı: “Amicis’in müthiş gözlem gücüyle ruhunu okumaya çalıştığı İstanbul, yayımlandığı günden beri pek çok yazar ve ressam için esin kaynağı olmuştur. Tuhaflığı güzelliğinden fazla olan bu şehrin insanlarına, iskelelerinden kuşlarına, camilerinden sokak aralarına, çeşmelerinden meydanlarına, tutkulu bir merakla, hayranlıkla bakmış Amicis. Aşkla ışığına bağlandığı İstanbul’un geleceğiyle ilgili kaygı duymadan da edememiş…”

Edmondo de Amicis’in bütün dünyada en bilinen eseri galiba dilimize “Çocuk Kalbi” adıyla çevrilen romanıdır.

“Dünyanın en faydalı çocuk kitabı. Bu kitabı okumayan çocuk mutsuzdur. Bu kitabı çocuklarına okutmayan anababa ve öğretmenler sorumludur. Ve bu kitabın girmediği okul, okul değildir.”

Büyük iddialarla bütün dünya dillerine çevirisi yapılan bu kitabı Türkçeye ilk çeviren, ansiklopedist, eğitimçi ve çocuk edebiyatçısı İbrahim Alâettin Gövsa’dır. 1927 yılında Fransızcadan Türkçeye tam bir metin olarak tercüme edilen kitabı Millî Eğitim Bakanlığı yayımlamıştır. İstanbul’da Ahmet Kâmil Matbaasında 363+5 sayfa olarak basılan bu kitap, kısa sürede okurla buluşmuş ve beğenilmiş olmalı ki, 1930 yılında bu sefer Latin harfli Türkçe olarak tekrar Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yayımlanmıştır.

“İtalyan üdebasından Edmondo de Amicis’in beynelmilel çocuk edebiyatında büyük bir şöhret kazanmış ve her lisana tercüme edilmiş olan ‘Coure’ ismindeki eserinin aynen tercümesidir.” Açıklamasıyla yayımlanan bu kitap, Maarif Vekâleti Talim ve Terbiye Dairesi’nin 877 numaralı 6 / 4 / 1929 tarihli emriyle 3000 nüsha tab edilmiştir. (İstanbul Devlet Matbaası 1930, 292 sayfa, resimli). 1930 baskısı, tıpkı baskı olarak 2001 yılında tekrar basılmıştır (Millî Eğitim Bakanlığı Matbaası, İstanbul 2001, 292 sayfa, resimli. Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları: 3572, Çocuk Edebiyatı Dizisi: 80).

Çocuk edebiyatımızın gelişmesinde tercümenin rolünü görmezlikten gelemeyiz. Türkçe çocuk edebiyatında tercüme faaliyetleri, Arayışlar Devri Türk Edebiyatı dediğimiz dönemde Tanzimat kuşağı tarafından başlatılmıştır. İbrahim Şinasi’nin La Fontaine’ten tercüme ettiği “Eşek ile Tilki” hikâyesi bu vadideki ilk örneklerden biridir ki; yazar, 1859 yılında yayımlanan “Tercüme-i Manzume” adlı kitabında bu fabla yer vermiştir.

 

Şinasi’nin açtığı bu çığırdan yürüyenlerin arasında Recaizade Mahmud Ekrem de bulunmaktadır. Hazine-i Evrak dergisinde yayımlanan bir yazısında (1879), La Fontaine’den fabl tercüme etme arzusunun nasıl geliştiğini anlatan şair, yaptığı on tercümeyi Naçiz adlı kitabında bir araya getirir (1886).

La Fontaine’den sonra bu alanın Türkçedeki ikinci örneği Daniel Defoe’dan yapılan “Robenson” çevirileridir diyebiliriz. Vakanüvis Ahmed Lütfi tarafından “Robenson Hikâyesi” adıyla Arapça’dan tercüme edilerek Türkçeye kazandırılan bu eserin ilk baskısında şöyle bir açıklama dikkat çekmektedir: “Türkçe dışında neredeyse bütün diller çevrilen bu eserin Türkçeye kazandırılmasının bir ihtiyaç olduğu muhakkaktır.”

Şemseddin Sami’nin Fransız okullarında okutulan kitaptan yaptığı “Robenson” çevirisi özetlenmiş bir metin olarak 1886 yılında yayımlanır. Şükrü Bey’in (Şükrü Kaya) Malta’da sürgünde bulunduğu günlerde (1919), İngilizce aslından tercüme ettiği “Robenson” tam bir metindir.

Jonathan Swift’in yazdığı “Güliver’in Seyahatnamesi” de çeviri çocuk edebiyatının ilk kitapları arasında yer almaktadır. Mahmud Nedim Efendi, bu eseri 1872 yılında çevirmiştir ve kitap üç cilt olarak basılmıştır. İlk baskısında kitabın adı “Seyahatname-i Güliver” iken 1913 yılında yapılan tercümede bu isim “Güliver’in Seyahatnamesi yahut Cüceler Memleketinde” şeklinde yazılmıştır. Evet, “Seyahatname-i Güliver, bunu oku, gülüver!”

Jules Verne de eserleriyle dikkatleri çekmiş olmalı ki, art arda eserleri Türkçeye tercüme edilerek yayımlanan yazarlar arasına girmiştir. Bu yazardan ilk çeviriyi 1877 yılında Ohannes Gokasyan yapmıştır. Bu kitap “Kaptan Hatras’ın Sergüzeşti (Musavver Kutb-ı Şimali Seyahatnamesi)” adıyla Bursa’da basılmıştır. Ardından Mehmed Emin Yurdakul, “Beş Hafta Balonla Seyahat” ile “Merkez-i Arza Seyahat” adlı kitapları Türkçeye çevirerek 1886 yılında yayımlar.

Mustafa Refik, 1893 yılında “Hayal İçinde Hakikat” ismi ile Jules Verne tercümelerini devam ettirirken bununla eş zamanlı olarak Mazhar’ın “Arzdan Kamer’e Seyahat” adlı tercümesi okurla buluşur. Ahmed Rasim 1904’te “Kaptan Jipson”u; 1907’de Mustafa Refik, “Deniz Feneri”ni tercüme ederek yayımlarlar. Sabah gazetesi yazı kurulunun “Çöllerde” ve “Balonda Facia” başlıklı tercümeleri, Yusuf İzzeddin’in “Etraf-ı Kemer’de Seyahat,” Faik Sabri’nin “On Beş Yaşında Bir Kaptan” ile “Buzlar Arasında Bir Kış,” Ali Reşad’ın “Altın Volkanı” ve M. Sümbülî’nin “Âlem-i Şemste Seyahat” adlı tercümelerini de Jules Verne’in eserlerini Türkçe okurla buluşturma çabaları olarak görüyoruz.

Selânikli Tevfik, “Üç Rus ve Üç İngiliz’in Cenubi Afrika’da Seyahati” isimli tercümesini 1891’de, “Elmas Para” isimli tercümesini de 1892’de yapar. Ali Selahaddin’in “Şehr-i Seyyar (Bir Deniz Yolcusunun Jurnali)” adlı tercümesi de bu iki çalışmayla eş zamanlıdır.

Anlaşılıyor ki, Jules Verne’in roman diyebileceğimiz kitapları; özellikle bilim-kurgu ağırlıklı olarak tabiat ve coğrafi bilgiler içermesi, macera ağırlıklı olması gibi özellikleriyle merak unsurunu tahrik etmeleri sonucunda Türkçe okurun da ilgisini çekmiş olmalı ki, peş peşe tercümeleri yapılmıştır. Bu tercüme işinde Ahmed İhsan’ı özellikle anmak gerekecektir. Çünkü o, Jules Verne’in bütün kitaplarını Türkçeye tercüme etmek arzusundadır. Yaptığı çalışmalarla da bunu ispat etmiştir: “Seksen Günde Dev-i Âlem” ile “Gizli Ada” (1890); “Kaptan Grant’ın Çocukları ile Deniz Altında Yirmi Bin Fersah” (1891); “Mihver-i Arz, Çin’de Seyahat”, İki Sene Mektep Tatili”, “Kaptan Hatras’ın Sergüzeşt ve Seyahati”, “Yer Altında Seyahat”, “Cevv-i Havada Seyahat” ve “Hırsız Kadın” (1892); “Araba ile Devr-i Âlem” (1893); “Beş Hafta Balonla Seyahat” ve “Balonda Bir Facia” (1893); “Antil Adalarına Seyahat”, “İki Çocuğun Devr-i Âlemi”, “Bir Haftada Devr-i Âlem”, “Spenser Adası” ve “Şansellör” (1903).

Türk çocuk edebiyatında tercüme faaliyetlerine baktığımızda görüyoruz ki, İbrahim Alâettin Gövsa’nın Edmondo de Amicis’ten “Çocuk Kalbi” adıyla tercüme ettiği kitap bu vadide farklı bir ses ve soluktur. Kitabın 1927 ve 1930 yıllarında iki baskısının da Maarif Vekâletince yapılmış olması önemlidir diye düşünüyoruz.

Cumhuriyet Dönemi’nde de “Robenson Hikâyesi” ile Jules Verne kitaplarının Türkçeye tercümeleri devam eder. La Fontaine kitaplarının çevirileri de devam eder. “Çocuk Kalbi”de hâlâ yeni çevirileri yapılmakta olan eserler arasındadır. “Çocuk Kalbi”ni son yıllarda basmayan yayınevi neredeyse yok gibidir. Bu durum ayrıca edebiyat sosyolojisi açısından ele alınıp değerlendirilmelidir diye düşünüyoruz. Burada şu hususu da özellikle belirtmekte fayda var: İbrahim Alâettin Gövsa’nın tercümesi tam bir metin olduğu hâlde, bazı yayınevlerinin baskısı maalesef tam bir metin olmadığı gibi aslından bire bir çevrilip çevrilmediği hususunda da şüphe uyandıracak cinsten çalışmalardır. Yani piyasada 60 sayfalık da “Çocuk Kalbi” var, 100 sayfalık da, 300 sayfalık da…

“Çocuk Kalbi”nin piyasada bulunan tercümelerini şöyle sıralayabiliriz;

“Çocuk Kalbi”, çeviren: Dr. Nurhan Özaltın Mehmet Aydın, 13. baskı, Anten Yayınları, İstanbul 1973.

“Çocuk Kalbi”, çeviren: Babil Çeçen, Örgün Yay., İstanbul 1984.

“Çocuk Kalbi”, çeviren: Kâsım Göçmenoğlu, Nehir yay., İstanbul 1995.

“Çocuk Kalbi”, çeviren: Nevin Özkan, Alkım Yay., İstanbul 1997.

“Çocuk Kalbi”, çeviren: Ali Çankırılı, Timaş Yay., İstanbul 1999.

“Çocuk Kalbi”, çeviren: Celal Kırlangıç, Gugukkuşu Yay., İstanbul 2000.

“Çocuk Kalbi”, çeviren: Doğa Güvenç, Yuva Yay., İstanbul 2000.

“Çocuk Kalbi”, çeviren: K. Şenol Sarınmaz, IQ Yay., İstanbul 2002.

“Çocuk Kalbi”, çeviren: Vedat Yılmaz, Kariyer Yay., İstanbul 2002.

“Çocuk Kalbi”, çeviren: Süheyla Eray, Metropol Yay., İstanbul 2002.

“Çocuk Kalbi”, çeviren: Cemal Cafri, Dost Kitaplar Yay., İstanbul 2003.

“Çocuk Kalbi”, çeviren: Melike Günyüz, Erdem Yay., İstanbul 2003.

“Çocuk Kalbi”, çeviren: Seyhan Tatar, Oda Yay., İstanbul 2003.

“Bir Öğrencinin Günlüğü”, çeviren: Melisa Yağmur, Bulut Yay., İstanbul 2003.

“Çocuk Kalbi”, çeviren: Serek Çelik, Sis Yay., 3. Baskı, İstanbul 2011.

“Çocuk Kalbi” adıyla bastıkları kitabı okurlarına tanıtırken yayın evlerinin yaptıkları tespitler ise genellikle aynı, “Dünyanın en çok okunan kitabı.” Ancak biz bu tanıtımlardan sadece iki tanesini buraya almakla yetineceğiz:

“Çocuk Kalbi”, çocuklar için yazılmış, onların minik yüreklerine hitap eden öykülerden oluşmuş bir kitaptır.

Anne ve babaların tereddüt etmeden çocuklarına hediye edebilecekleri bu kitapta, çocuklar, iyiyi, doğruyu, güzeli öğrenmelerinin yanı sıra; arkadaşlık, dostluk kavramlarını da gerçek anlamda tanıyabileceklerdir.

Çocukları gerçek hayata hazırlamak için kaleme aldığı bu eserde yazar; anne babalara da, çocuk eğitiminde detaylara dikkat çekerek yol gösteriyor. 7’den 77’ye herkesin zevkle okuyacağı bu kitapta sıcacık okul anılarını bulacak, çocuk dünyasının ve kalbinin her şeye rağmen ne kadar temiz kalabileceğine şahit olacaksınız.” (Kariyer Yayınları)

“Anne, Baba, Öğretmen ve Çocuklarımıza Açık Duyuru:

Çeşitli milletlerden eğitimcilerin dünyanın en faydalı çocuk kitabı seçtikleri, ‘Çocuk Kalbi’nin yeni baskısını sunmakla, Anten Yayınları bir eğitim ve kültür hizmeti yapmanın mutluluğunu duymaktadır.

Yarının büyükleri olacak çocuklarımızı; iyiye, güzele doğruya yönelten ve onları iyi insan, iyi vatandaş olarak aileye, topluma ve insanlığa kazandıran ‘Çocuk Kalbi’nin işlemekte olduğu konular şunlardır:

Çocuklarınızda ana baba, öğretmen, kardeş, arkadaş, insan, okul, yurt ve ulus sevgisi, iyilik, doğruluk, şefkat, alçakgönüllülük, gerçekçilik, hakseverlik, fedakârlık, kötülüklere ve haksızlıklara karşı direnme, değerbilirlilik, iradeyi güçlendirme, kitap sevgisi uyandırmak, planlı programlı ve düzenli çalışma konularını çocuklarımızın ruhunda işlemek, kalplerinde pekiştirmek; böylece onları aileye, topluma ve insanlığa kazandırmaktır.

‘Çocuk Kalbi’ni okuyarak değerini anlayan okurlarımızın; anneler, babalar, öğretmenler ve eğitimcilerimizin, çocukların yeme, içme, giyim, barınma ihtiyaçları dışında, iyi, güzel, doğru fikir ve duyguları aşılayan iyi ve faydalı kitaplara da önem vermeleri, çocukların yarınını güven altına alacaktır.

Aydın okurlarımızın, ‘Çocuk Kalbi’ni çocuklarımızın içlerine sindirerek okutmalarının, kitabın fayda alanını genişletmelerinin ve okuyamayanlara tanıtmalarının kutsal bir görev olduğunu hatırlatırız.” (Anten Yayınları)

“Çocuk Kalbi”ni Almancaya çeviren, bu kitabı tercüme etme gerekçesini açıklarken diyor ki: “Bir çocuğa yapılabilecek en büyük iyilik, ona, ‘Çocuk Kalbi’ni içine sindirerek okutmaktır. ‘Çocuk Kalbi’ni okuyan ve içindeki iyi duyguları benimseyen bir çocuğun kötü insan olması imkânsızdır. Bu kitabı çocuklarına okutmayan ana baba ve öğretmenlerin, çocuklarını gerçekten sevdiklerine inanmıyorum.”

“Çocuk Kalbi”ni “Grands Coeurs (Büyük Kalp)” adıyla Fransızcaya çeviren A. Piazzi diyor ki: “Bu kitabı okumayan çocuk, mutsuzdur. Bu kitabı çocuklarına okutmayan ana baba ve öğretmenler sorumludur. Ve bu kitabın girmediği okul, okul değildir!”

Amerika’nın güzide eğitimcilerinden Booker T. Washington da “Çocuk Kalbi” kitabıyla ilgili olarak şu tespitlerde bulunuyor: “Annem, babam ve öğretmenlerim, Edmondo de Amicis’in ‘Çocuk Kalbi’ adlı kitabını bana okutmamış olsalardı, öyle umuyorum ki ben de vurucu, kırıcı, dövücü, öldürücü, fikir ve duygu bakımından bencil, ana-baba ve öğretmenlerime saygısız, ilkel bir yaratık olurdum.

Hayatımda aldığım binlerce hediye arasında en değerlisi hangisi diye soracak olursanız, kesin olarak ‘Çocuk Kalbi’ kitabıdır derim. Bu kitap, benim ve çağdaşlarımın mutluluk kaynağı olduğu gibi, sonsuzluğa doğru akıp giden yeni kuşaklara da mutluluk kaynağı olacaktır.”

İlk defa meşhur eğitimcilerimizden İbrahim Alâettin Gövsa tarafından Türkçeye tercüme edilen “Çocuk Kalbi”, yine ilk defa Millî Eğitim Bakanlığı tarafından basılmıştır. “Çocuk Kalbi”, Millî Eğitim Bakanlığınca, 3/4/1961 tarihli ve 1147 sayılı Tebliğler dergisi ile okullara tavsiye edilmiş bulunmaktadır. Hatta zaman zaman “Çocuk Kalbi”nden bölümlerin ders kitaplarımıza dahi alındığı olmuştur (Meselâ: Beşir Gögüş; Türkçe Orta-1, İstanbul 1967, s. 102–103).

Ayrıca “Çocuk Kalbi”nin beyaz perdeye aktarıldığını da belirtmeliyiz.

Konu ve ana fikir:

Konusu, insani değerler olan “Çocuk Kalbi”, ana fikir olarak da; insan olarak yaratılmış olmanın ayrıcalığını kalıcı şekilde yaşamaktır, temel düşüncesini vurgulamaktadır.

Özet:

Romanın özetini çıkartacak olursak, ana çizgileriyle vaka şöyle gelişmektedir:

Enrico, çevreye göre maddi durumları iyi olan bir ailenin çocuğudur. Ailesi bu çocukla özel olarak ilgilenmektedir.

Enrico, İtalya’da bir mahalle okulunun üçüncü sınıfına devam etmektedir.

Üç aylık tatil rüya gibi geçmiştir. Enrico’yu tatil dönüşü ilk gün okula annesi götürür. Bu sınıfta yeni bir öğretmen ve yeni arkadaşlarla karşılaşır. Günlük tutmaya başlar.

Enrico, öğretmeninin değişmesinden ilk başta hiç hoşlanmaz ama zaman içinde yeni öğretmenini de sever.

Enrico, birtakım olaylara ve durumlara şahit olur. Bir gün okula gittiği sırada, tramvay yoluna düşen bir çocuğu kurtarmak isterken kendi ayağı tramvayın altında kalan çocuğu görür. Şahidi olduğu bu olay onu çok etkiler.

Sınıflarına yeni gelen bir öğrenciye nasıl davranılması gerektiği konusunda öğretmenlerinden dinledikleri nasihati hiç unutmaz.

Annesi ve kız kardeşi ile birlikte yardım için gittikleri bir evde sınıf arkadaşlarından birini görür. Babası da olmayan bu arkadaşının hayatın bütün olumsuzluklarına ve bulunduğu ortamın zorluklarına rağmen hâlâ başarılı olmasına şaşar. Arkadaşındaki bu çalışma azmi dikkatini çeker.

Enrico, çocukluğun ve ilk gençliğin verdiği bir dik başlılık ve sorumsuzlukla olacak annesine karşı saygısızlıkta bulunur. Bu olay üzerine anne ve babası Enrico’ya nasihatlerde bulunurlar. Enrico, bu nasihatleri sadece dinlemekle kalmaz.

Tatil öncesi, okulun son günü arkadaşlarından ve öğretmenlerinden ayrılmak çok zor olur. Okulun son günü arkadaşlarının anne ve babaları gibi Enrico’nun da anne ve babası düzenlenen merasime hep birlikte katılırlar.

Enrico, bir dahaki sene başka bir okula gidecektir.

Zaman:

“Çocuk Kalbi” romanında işlenen kozmik zaman, bir eğitim ve öğretim yılı olarak sınırlandırılmıştır. Yani ekim ayının ortalarıyla temmuz ayının başları arasındadır.

“Çocuk Kalbi” romanında işlenen takvime bağlı zaman, 1880’li yıllardır. Yazar, bu romanını, oğlunun bir yıl boyunca tuttuğu günlükten yola çıkarak kaleme almıştır. Bu durumdan hareket ettiğimizde, eserin bir roman (kurmaca bir metin) olduğunu bilecek ama hatıralardan yola çıkılarak yazıldığı için olayların yaşanmışlığı gerçeğini de dikkatlerden uzak tutmayacağız.

 

Bu kitabın, yayımlandığı günden beri çocuk edebiyatının klasikleri arasında yer almasını sağlayan ve hâlâ aranan eserler arasında olmasına vesile olan; insanların yetişkinlerin kendilerinden sonra gelecek olan kuşakların erdemli, dürüst, yeri geldiğinde paylaşmasını bilen, önyargısız, sevgi dolu, saygılı, vatansever bir nesil olmasını isteme arzularından kaynaklanıyor olsa gerek. Unutmayalım ki, çocukların okuyacakları kitapları seçme hürriyetlerinden ziyade, yetişkinlerin onlara kitap tavsiye etmesi gibi fiilî bir durum hâlâ devam etmektedir.

Anne, baba, öğretmen ve kütüphanecilerin çocuk duyarlılığını anlamak ve onların davranışlarını doğru anlamlandırmak için sık sık kendi çocukluklarını düşünmelerinde, bu ve buna benzer kitapları okumalarında fayda vardır.

Okuduğumuz eserlerde işlenen kozmik zamanı ve takvime bağlı zamanı doğru tespit etmemiz gerekmektedir. “Çocuk Kalbi”ndeki yaşanmışlık (giyim kuşam, çevre, kapalı mekânların tanzimi, hayat şartları…) 19. yüzyıl sonlarına aittir. Bugün şartlar aynı değildir. Bugün de benzer şeyler farklı durum ve hâllerde, farklı mekânlarda yaşanmaya devam etmektedir.

Çocukların okudukları, seyrettikleri eserlerin etkisinde kalabilecekleri, hatta bu eserlerden kendileri için rol-model kahramanlar seçebilecekleri gerçeğini hiçbir zaman göz ardı edemeyiz. Çocuk edebiyatının amacının, çocukları, zamanın dışına çekip, hayatın gerçeklerinden koparıp geçmişe özlemle birlikte o devri yaşama arzusu uyandırmaktan çok, onları geleceği kuracak insanlar olarak yetiştirmek olduğunu unutmamalıyız. Bunun için de çocuklarımızın okudukları, seyrettikleri her eserden sonra onlarla mutlaka bir araya gelmeli, sohbet etmeli, varsa sorularını cevaplandırmalıyız. Hatta yanlış anlaşılmalara sebebiyet verecek hâller varsa anne, baba, öğretmen olarak bizler, sorular yönelterek bu durumlara müdahil olmalıyız.

Mekân:

“Çocuk Kalbi” romanında geniş mekân İtalya’da Torino şehridir. Bu şehirde sokak, okul bahçesi gibi açık mekânlar yanında, başta Enrico’nun evi, okul ve arkadaş evleri gibi kapalı, dar mekânlar da romanda yer yer ayrıntılarıyla tasvir edilmiş ve olayların geçtiği yerler olmuştur.

“Çocuk Kalbi” romanının asıl kurgusunun zaman ve mekânlarıyla ilgili bu tespitleri yaptıktan sonra şu hususu da belirtmekte fayda var. Eserde, yazar her ne kadar oğlunun tuttuğu bir yıllık günlükten yola çıkmışsa da her ayın sonuna “Bu Ayın Hikâyesi” başlığı altında günlük dışından hikâyeler yerleştirerek eseri hem anlatım teknikleri açısından zenginleştirmiş hem de vermek istediği mesajların sağlıklı bir şekilde okurlarına ulaşmasına yönelik bir çaba içine girmiştir. İşte bu hikâyelerde işlenen zaman ve mekânlar konusunu genel tespitlerimizin dışında tuttuğumuzu da bilmelisiniz.

Sonuç olarak:

“Çocuk Kalbi” romanının hareket noktası her ne kadar bir çocuğun günlüğü ve çocuk duyarlılığıysa da aslında bu eserde; çocuk, anne, baba, kardeş ilişkileri çerçevesinde bir aile modeli ile eğitim ve öğretimin başarısını arttırmada olmazsa olmazlardan olan okul-aile işbirliği ve öğrenci merkezli okul, öğretmen, öğrenci, arkadaş, aile ilişkileri hususlarında zengin, duyarlı gözlemler ağı vardır. Buna sağlıklı bir aile reisinin ve bir babanın, eğitimci, yazar, gazeteci, gezgin, savaşı da görmüş bir vatansever dikkati ve hassasiyeti de eklenince, küçük büyük herkesin zevkle okuyacağı, okuduğunda kendince birtakım çıkarımlarda bulunup çeşitli kazanımlarla yarını kucaklamaya yönelik adımlar için kararlılık göstereceği bir roman ortaya çıkmıştır.

Hikâyedeki başarıya anlatımdaki kıvraklık da eklenince kitap, arananlar ve ısrarla her dilde yeni baskıları yapılan eserler arasında yerini almıştır.

1Bkz. Dr. Nurhan Özaltın ve Mehmet Aydın.

Müəllifin digər kitabları