Sadece Litres-də oxuyun

Kitab fayl olaraq yüklənə bilməz, yalnız mobil tətbiq və ya onlayn olaraq veb saytımızda oxuna bilər.

Kitabı oxu: «Bozkırın Sesi: Tölögön Kasımbekov»

Анонимный автор
Şrift:

Yüzyıllarca yaşayan Kırgız adını kılıç ile dağlara yazdım.

Tölögön Kasımbekov


Doğumunun 90. Yılında Tölögön Kasımbekov’un aziz ruhuna ithaf olunur!..


TAKDİM

Sevgili okuyucu, Tölögön Kasımbekov, romanları ve öyküleri ile Kırgız tarihini işleyen ve gelecek nesillerin hafızasına nakşeden önemli bir yazarımızdır. Millî değerlerini açık bir şekilde eserlerinin sayfalarında işlemeye cesaret etmiş güçlü bir kalem olmuştur.

Yazarın en önemli eserlerinden Kırılan Kılıç tek başına Kırgız tarihini omuzlamış ve en yüksek seviyelere taşımayı başarmıştır. Romanı okuyanlar tarihte yaşamış; fakat yine tarihin karanlık dehlizlerinde kaybolmuş veya kaybolmaya yüz tutmuş “tarihi şahsiyetlerini” bulabilmektedirler. Ardından gelen Diriliş romanı ile de yazar Kasımbekov, ülkemizde “tarihî roman” bağlamında zirveye ulaşmış bir usta kalemdir. Baskın ve Kırgın romanları ise bu oluşum sürecinin son tuğlaları olarak okuyucu ile buluşmuştur.

Tölögön Kasımbekov romanlarını yazarken yaşayan “şahitlerden, tarihi arşiv belgelerinden, mektuplardan, resmi yazışmalardan yararlanması” da onun Kırgız geçmişine, Kırgız tarihine bağlılığı ile “özel ilgiyi” hak etmektedir.

Yazarın dünya görüşünü, eserlerini yakından inceleyen elinizdeki kitabın, Tölögön Kasımbekov’un “kuyumcu titizliği” ile işlediği Kırgız tarihini tanıtacağına ve ülkemizin tarihi değerlerinin yanı sıra tarihi mekanlarına da götüreceğine inanıyorum.

Büyük yazarımız ülkenin kamusal yaşamında da aktif rol almıştır. 1990-1994 yıllarında Kırgız Cumhuriyeti Cogorku Keneş’ine (Meclis) Halk Milletvekili olarak seçildi. Ayrıca Uluslararası Dil, Kültür ve Eğitim Komisyonu Başkanı ve Kırgız Yazarlar Birliği Başkanı olmuştur.

Kitabın editörlerine ve bölüm yazarlarına edebiyat biliminin “Kırgız edebiyatı çalışmaları” alanındaki katkılarından ve emeklerinden dolayı teşekkür ederim. Kardeş Türkiye’de yalnızca Kasımbekov’un eserlerine değil genelde Kırgız edebi eserlerine ve tarihine olan ilgiyi bu kitapla daha da artırıp derinleştirebileceğimize içtenlikle inanıyorum.

Saygılarımla,

Kubanıçbek ÖMÜRALİYEV
Kırgız Cumhuriyeti
Ankara Büyükelçisi

SUNUŞ

Doğumunun 90. Yıldönümünde Tanrı Dağlarının gür sesi, Kırgız Türklerinin milli hafızası usta yazar Tölögön Kasımbekov için bu kitabı hazırlamayı uygun bulduk. Ünü sınırları aşan sadece Kırgızistan’ın değil Türk dünyasının bilge yazarı Cengiz Aytmatov ile aynı dönemde yaşaması onun tanınırlığını etkilese de alanın uzmanları Kasımbekov’un Türk dünyası için ne kadar önemli bir yazar olduğunu bilirler. Hayatı hakkında yeterli malumat yazıların içeriğinde verildiği için oraya değinmeyeceğim. Ancak Tölögön Kasımbekov’un Kırgız Türkleri ve Türk dünyası için önemine kısaca değinmek gerekiyor.

Yaşadığı dönem büyük kırılmaların acının, gözyaşının, baskının ve zulmün hüküm sürdüğü bir yüzyıldır. Sovyetler Birliğinin tek tipleştirme projesi ve rejimin doğrularını dikte etmesiyle baskı doygunluğa ulaşmış ve yüzyıl kendi tiranını yaratmıştır. Stalin ve yarattığı korku imparatorluğu, Türk halklarının varoluşsal kodlarını değiştirmek ve kendilik değerlerinden uzaklaştırmak için onları yeniden programlama yoluna gitmiştir. Başkaldıran insanlar represiya döneminde sürgüne gönderilerek ya da öldürülerek susturulmuş halkın umutlarını bağladığı yazarlar tarihin karanlık sayfasına gömülmüştür. Her fırtına sonrasında açan güneş gibi bu olağanüstü kırgın da halkın umudunu yeşerten Cengiz Aytmatov, Tölögön Kasımbekov gibi yeni yetişen büyük yazarların ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. 1931 yılında doğan Kasımbekov, Stalin öldüğünde 23 yaşındadır. Stalin’in ölümü kısmen de olsa bir rahatlama getirmiş olsa da yazarlar yasaklanan tarihi konulara değinmekten sakınmıştır. Öyle ki kendilerinden önce tarihi konularda yazdığı için birçok yazar Stalin zulmüne uğramıştır. Böyle bir dönemde halk kendi tarihinden bihaber/eksik kalmıştır. Ancak Kırgız halk kahramanı Beknazar’ın torunu olan Kasımbekov, bu eksikliği omzunda bir sorumluluk olarak görmüş ve tarihi konulara yönelerek Kırgız tarihinin en önemli kırılma dönemlerini romanlaştırmıştır.

Yazı hayatına hikayeleriyle adım atan genç Kasımbekov için bu dönem hazırlık dönemidir. O asıl ustalık dönemini tarihi roman sahasında gerçekleştirecektir. İlk tarihi romanı Kırılan Kılıç’ı (Sıngan Kılıç) yazdığında çok büyük bir yazarın geldiği herkesçe kabul edilmiştir. Daha sonra Kırılan Kılıç II’yi kaleme alan yazar Kelkel, Baskın ve Kırgın romanıyla nehir romanlarını tamamlar. Bu romanlarında Çarlık Rusya dönemi ile Sovyetler döneminin önemli tarihi olaylarına değinmesi yanında Türk dünyası için önemli anlara da dikkati çekmiştir.

Ruslar’ın Türkistan’a keşif ekibi göndermesiyle başlayan nehir romanlarında önemli olaylar ana hatlarıyla şu şekilde verilebilir;

– Hokant Hanlığı dönemi iç karışıklıkları ve taht kavgaları,

– Kurmancan Datka önderliğinde modern silahlara sahip Ruslara Kırgız Türklerinin (çoğunlukla) ok ve yay ile karşı koymaları,

– Ruslar ile Kırgız Türkleri arasındaki kanlı çarpışmalar öldürülen binlerce insan,

– Kurmancan Datka’nın Ruslar ile (sözde) barış antlaşması imzalaması,

– II. Dünya savaşının başlaması üzerine halka ağır vergiler dayatılması ve askere alma hakkında Çar tarafından emir yayınlanması, – Açlık ve sefaletin yanı sıra çeteler ve Rus askerleri arasında can veren insanların başkaldırması ve Çin’e kaçışı (ürkün),

– Çarlık Rusyasının yıkılması ve Sovyetler Birliğinin kurulması,

– Kelkel döneminin gelmesi insanların yeni dönemden medet umması,

– Sovyetlerin de Çarlık Rusyası gibi halka kan kusturması.

Yaklaşık olarak 40 yıllık tarihi geriye dönüşlerle kurgulayan yazar, tarihi gerçeklere sadık kalmış kahramanlarını da tarihte yaşamış kişilerden seçmiştir. Şabdan Batır, Beknazar, Baytik, Kurmancan Datka, Alımbek Datka gibi o döneme damga vurmuş halk tarafından isimleri dilden dile dolaşan kahramanları romanının merkezine alan Kasımbekov bir belgesel romanı titizliğiyle çalışmıştır. Romanlarında kullandığı resmî belgeler bunun delilidir. Arşivleri didik eden yazar, alay Kırgızlarının dilini öğrenmiş, yaşayan ak sakallarla derleme çalışmaları yapmış ve Kırgızistan’ın dört bir yanını dolaşmıştır.

Kırgız edebiyatında tarihi roman türü Kasımbekov ile başlamıştır. Yasaklara, sansüre karşı savaşmış evi aranmış Kırılan Kılıç romanının ilk baskı yüzünden çok zor zamanlar geçirmiştir. Ancak o vazgeçmemiş Kırgız tarihini halka anlatmak için yoğun çaba harcamıştır. Özellikle Kırgız Tükçesiyle yazması Rusça bilmeyen kırsal kesimlerde yaşayan halkına da ulaşma isteğindendir. O yerelde kalmış, evrenseli hiçbir zaman amaç edinmemiştir. Onun tek amacı karanlıkta kalan Kırgız Türklerinin tarihini halkının bilmesi, halkın kahraman atalarıyla gurur duymaları ve geçmişten ders almalarıdır.

Bu büyük yazarın ülkemizde de yeterince tanınması, özellikle Çağdaş Türk lehçeleri ve Edebiyatları bölümü öğrencileri tarafından okunması ve anlaşılması için bu çalışmayı dikkatlerinize sunuyoruz. Türk dünyası üzerine sayısız kitabıyla ve makalesiyle değerli katkılar sunan Prof.Dr. Orhan Söylemez ve Doç.Dr. Samet Azap’ın editörlüğünü ve yazarlığını üstlendiği bu çalışmada alanın uzmanı isimlerin yazarın hikâye ve romanları üzerine yazdıkları çok değerli inceleme yazılarını zevkle okuyacağınıza eminim. Çalışmamızın vücut bulmasında yazılarıyla katkı sağlayan meslektaşlarıma teşekkür ediyorum. Ayrıca Türk dünyası üzerine yüzlerce dergi sayısı ve kitap ile katkı sağlayan, kitabımızın yayımını da üstlenen Bengü yayınlarına ve AYB başkanı sayın Dr. Yakup Ömeroğluna teşekkürü bir borç bilirim.

Sultan RAEV
Türk Kültürü Teşkilatı
TÜRKSOY Genel Sekreteri
Kırgız halk yazarı

Orhan SÖYLEMEZ1
“ANNE” ÖYKÜSÜNDE SAĞALTICI GÜÇ: SAYGI VE EMPATİ

“Anne sevgisi” genelde sevgilerin en başta geleni olarak kabul görür. Freud’un etkisi altında araştırmalar yapan ve eserleriyle tanınan psikanalist ve sosyolog Erich Fromm, Sevme Sanatı adlı çalışmasında “insan sevgisini” kuramsal bir düzleme yerleştirmeye çalışır.2 Fromm her şeyden önce “Sevmek bir sanat mıdır?” diye sorar. Elbette eğer “sanat” ise üzerinde düşünülmesi, çalışılması gerekir. Sanat eseri bilgi, uzun çaba ve çalışmalar neticesinde ortaya çıkar. İkinci ihtimal ise yine Fromm’a göre “kaderin bir lütfuyla şanslı” olanların “kapıldığı” tatlı bir duygu mudur? Aslında büyük çoğunluğun bu soruyu seçeceğini ve cevap vereceğini bildiği için kitabın birinci önerme üzerinde temellendirildiğini belirtir.

Eşref-i mahlukat olan insanı diğer canlılardan ayıran özelliğin “akıl” olduğunu belirten Eric Fromm, hayvanlardaki içgüdüsel sevginin yerini insanda “doğa ile uyum”dan aldığını belirtir (s. 17). Bir başka ifadeyle “insanın yaşam sanatı”nın adını “sevgi” veya “sevmek” olarak kuramsallaştırır. Sevmek bir fiil veya eylem olduğuna göre eylemin yöneldiği veya etkilediği bir “nesne”nin de bulunması gerekir. Yazar sevme eyleminin nesneleri arasında çocuğun “anne sevgisi”ni de irdeler.

Anne sevgisi, her ne kadar “çocuğun gereksinmelerinin koşulsuz karşılanması” (s. 54-55) olsa da annenin bu sevgiyi kazanmak için yapması gereken başka şeyler de vardır. Mesela çocuğa “yaşama sevincini” veya “yaşama sevgisi”ni aşılamasıdır. Çocuğun babasını, kardeşini, kendisini ve/ veya Tanrı’yı yani kendisini yaratanı sevmesi de büyüme süreci içinde öğreneceği, çaba göstereceği nesnelerdir.

Rus yazar Maksim Gorki’nin Ana romanı Sovyetler Birliği’ne giden yolda önemli bir iletişim kaynağı olmuş, sadece 1905’teki Rus Devrimine ilham olmak veya taraftar toplamakla kalmamış, daha sonraki Sovyet Dönemi’nde de pek çok yazara “ana” konusunda roman yazmaları için ilham kaynağı olmuştur.3

Fotograf 1: Tölögön Kasımekov’un Kurmancan Datka oyunundan sonra. Bişkek 2005. Orhan Söylemez’in özel arşivinden.


Gorki’nin Ana romanı, aslında kocası ölene kadar ondan dayak yiyen annesini ihtilalci fikirlerle dolduran ve aktif olarak ihtilal için çalışmaya teşvik eden oğlu Pavel’in romanıdır. Sosyalizmin temel fikirlerini bu romanda işleyen Gorki, 1905 öncesi Rus toplumunda ezilen işçi sınıfın perişan halini anlatır. Romanda ana ve oğul iki önemli karakter olarak okuyucunun karşısına çıkar. Güçlü bir kadın karakter olan anne Pelageya Nilovna, başlangıçta her ne kadar ürkek ve ezilen bir kadın olarak betimlense de sonraları güçlü ve mücadeleci karaktere bürünür. Onun oğluna ve onun arkadaşlarına olan sevgisi ve onların davalarına tam desteği ile yazarlara ilham kaynağı olmuştur. Mesela Kazak yazar Gabit Musirepov bu ilham ile 10’dan fazla “anne” temalı hikâye yazmıştır.4 Bu hikayelerin hepsinde hem “anne sevgisi” hem de “anne saygısı” önemli yer tutar.

Asrın başında (1902) doğan, 1917 Ekim ihtilali döneminde ilkokula başlayan ve Rus mekteplerinde okuyan roman ve hikâye yazarı Gabit Musirepov, doğal olarak Rus kültürünün ve dilinin tesiri altında kalmış, sosyalizmi benimsemiş ve eserlerinde işlemiştir.5 Ulpan romanı ile Kazak kadınlarının hayatını anlatan Musirepov, Ana Turalı Eñgimeler kitabında da “anne” temalı hikayelerini bir araya getirmiştir.6 Bu kitapta “İnsanlığın annesi”, “Ölümü yenen anne”,Annelerin annesi”, “Çilekeş anne”, “Annenin arabuluculuğu” gibi uzun hikayeleri vardır. Musirepov bunlarla yetinmemiş ve II. Dünya Savaşı yıllarında “Kahraman anne” ve “Aklima”yı yazmıştır.

Özellikle bu hikayeler Gorki’nin Ana romanının birebir tekrarları gibidir. Mekân ve karakterler farklıdır, ana karakter annenin kahramanlıkları anlatılarak yüceltilmiştir. “Anne” hikayesi Kırgız yazar Tölögön Kasımbekov’un kısa yazılarından bir tanesidir.

Yazar Kasımbekov ilk eseri Yılkıcının Oğlu’nu 1956’da 25 yaşında iken yazar.7 Küçük yaşta babasını kaybetse de çocukluğunda onun ve arkadaşlarının oluşturduğu edebiyat ortamlarında bulunmuş ve babasının okuduğu halk hikayelerinin etkisi altında kalmıştır. Araştırmacı Samet Azap’ın tespitine göre “ilk eseri ‘‘İnsan olmak istiyorum’’ öyküsü yazarın kendi hayatından izler taşır. Öykünün başkişisi Asıl, üniversiteye başvurup kazanamayınca köyüne döner. Yazarın aynı yıl yazdığı ‘Yetim’ öyküsü de küçük yaşta yetim kalan Kasımbekov’un bilinçaltının dışa vurumudur.”8

“Anne” hikayesi Kasımbekov’un henüz yeni kalem oynatmaya başladığı dönemlerde yazdığı öykülerden biridir. Tölögön Kasımbekov üzerine çalışmaları ile tanınan Samet Azap’ın ifadesiyle yazar öykülerinde “anne”yi kutsallaştırmaktadır. Bunun sebebini de çok büyük tahribat yapan İkinci Dünya Savaşı’nın bitimi ve yıkımıyla birlikte eşini de kaybeden “kadın”ın zor şartlar altında çocuklarını yetiştirmek için mücadele vermiş olmasıdır. Bu durum yalnızca Kasımbekov ve onun annesi için değil, aynı kaderi paylaşan pek çok Kırgız kadınının da yaşadığı zorluklardır. Büyük Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un annesi Nagima da hem savaş yıllarında hem de savaş sonrası yıkıntılar içinde çocukları ile baş başa bütün zorlukları göğüslemek zorunda kalmıştır.

Çözümleme

“Anne” hikayesi Tölögön Kasımbekov’un 1958’de yazdığı ilk öykülerinden biri.9 İki yıl önce yazmaya başladığını ve 1956’da yayınladığı altı hikâyeden iki yıl sonra kaleme aldığı dört hikâyeden biri. Kaleminin yeni yeni ustalaşmaya başladığı dönem. “Akılsız çocuğunun olması yerine dışarıda diktiğin ağaç daha iyidir” ana fikrine uygun olarak yazılmış bir öykü. Yazar bu düşüncesini isimsiz kahramanına öykünün son cümlesi olarak söyletiyor.

Öyküde Yapı

Yazar kendisini “isimsiz” bir kahramanın arkasına gizleyerek basit ama derin bir olayı öykülüyor. “Tanrısal bakış açısı” ile yazar anlatıcı olaylara hâkim bir anlatış tarzıyla olayları öykülüyor. Ben anlatıcı bakış açısı öyküye “daha samimî” bir hava ile birlikte “yaşanmışlık duygusunu” artırıyor. Burada da yazar Kasımbekov öykünün anlatıcı kahramanına annesi ile birlikte yaşadıkları savaş yılları ve sonrasındaki olayları birinci ağızdan anlattırıyor. Cengiz Aytmatov gibi—her ne kadar aynı olmasa da—küçük yaşta yetim kalıyor. Özellikle savaş yıllarında cephede kaybettikleri babalarının yokluğunu ve annenin çocuklarla birlikte çektiği sıkıntıları geri dönüşlerle “anne” figürüne anlattırıyor.

Dünyaca tanınmış Kırgız yazar Cengiz Aytmatov da Toprak Ana romanında Tolganay karakteri ile savaş yıllarında cephe gerisinde yaşanan sıkıntıları anlatmıştı. Aynı kaynaktan beslenen, aynı coğrafyanın ve aynı ülkenin havasını teneffüs eden Kasımbekov da savaşın yıkımından söz açıyor. “… O zamanlarda eşi orta yaşlardaymış, başka erkekler gibi o da savaşa hazırlanmıştı.” (s. 215) Kadının kocası memleketini, ailesini korumak için gittiği cepheden geri dönmez. Aslında kaderini savaşa gitmeden önceden gören koca, eşine ağır bir sorumluluk yükleyerek gider: “Çok zorluklar geçirirsin, gayretli ol, yaşamını sürdür. Çocuklara iyi bak, eğitim ve terbiyeden maruz—burada çeviride yanlışlık yapılmış; kelime mahrum olması gerekiyordu—kalmasınlar” demişti (s. 215). Kadın eşinin bu vasiyetini yerine getirir, çocuklarını okutur ve onları meslek sahibi yapar. Yok olmanın eşiğinden dönen ailenin yeniden yaşama tutunduğu yıllardır bu yıllar ve bu hayata tutunmanın getirdiği mutluluk kadının oğlunun evlenmesi ve gelinin eve gelmesi ile sona erer. Yazar anlatıcı bütün bu hikâyeyi kadının ağzından anlatır.

Öyküde Zaman

Öykü zamanının üç boyutlu olduğunu belirtmeye gerek yoktur. Birincisi öykünün yazılış süreci; ikincisi öyküde geçen zaman ve üçüncüsü de okuma zamanıdır. Öykünün yazılış süreci yazarın gerçek doğum yılının 1928 olduğu düşünülürse 28 yaşında iken yazdığını tespit etmek mümkün. Savaş gibi yok edici ve tahribat gücü yüksek tarihi olayın içinden geçip bütün tahribatın arkasından yeniden hayata dönüşün yaşandığı dönemdir. Bahsi geçen savaş, II. Dünya Savaşı’dır. 20. yüzyılın ikinci büyük yıkım yılları olan 1940-1945 arasında milyonlarca insanın hayatını kaybettiği bilinmektedir. Sovyetler Birliği lideri Stalin’in bu büyük yıkım öncesinde 1937-1938’de de “aydın katliamı” yaptığı bilinmektedir. 1953’te Stalin ölmüş, 1956’da Hruşçev ile birlikte yeni bir döneme girildiğinin habercisi olarak Stalin’in kurbanı olan ve “halk düşmanı” suçlaması ile hayatlarını kaybedenlerin itibarları iade edilmiştir. Yazarın babası ve öyküdeki kadının kocası cephede öldüğü için böyle bir durum söz konusu edilmemiş. İşte böyle bir ortamda öykünün yazılma süreci tamamlanmış. Bu yazım süresinin ne kadar olduğunu söylemek mümkün değil.

İkinci olarak öyküde yaşanan gerçek zaman günlük sıradan bir gün. Olayın öyküleyici isimsiz kahramanının okul yıllarında olduğu henüz ilk satırlardan bellidir. Yurtta veya evde arkadaşlarıyla birlikte kaldığını tespit edebiliriz. Oda arkadaşları sabah kahvaltısından sonra kitaplarını koltuklarının altına alıp okula gitmişlerdir. Saatin sabah 9’a yaklaştığını henüz ilk satırda veriyor öykünün anlatıcısı. Yemek masasını toplamak ve bulaşık yıkama sırası kendisinde olduğu için geride kalmıştır. “Çıkışta kapının önünde kendi halinde oturan, kıyafetlerinden yoksul olduğu belli bir kadın oturmakta ve “… Giren çıkanlara yalvarır gibi” bakmaktadır.” (s. 211)

Her halinden muhtaç birisi olduğu belli olsa da her zorluğa hayatı boyunca göğüs germiş olan kadın “dilencilik” değil “yıkayacak çamaşırı” olup olmadığını anlatıcı gence sorar. Kendi annesini o anda gözünde canlandıran sorumluluk sahibi genç, yıkanacak çamaşırı olmasa da arkadaşının çamaşırını yıkatmak için kadına verir. Maksadı ona yardım edebilmektir.

Öyküde kadının yıkadığı çamaşırları geri getirdiğinde konuşmaya başlamasıyla öykü zamanı savaş yıllarına ve sonrasındaki zor zamanlara kadar gider. Bütün zorluklara rağmen hayata tutunmayı başaran kadın “… Güneş bizim üzerimize doğup savaşta ölmeyen insanlara kucağını açtı. Kaburgaya taş gibi sinen yoksulluk hemen gitmese de bereketli ellerini yaşlı kadına da sundu” diyerek güzel günlerinin de olduğunu ifade eder. Burası hikâyenin önemli kısımlarından birisidir; zira 1930’lu yıllarda yürürlüğe giren edebiyatta “sosyalist realist” uygulama bu yıllarda da devam etmektedir. Devletin bu politikasında bir değişiklik olmadığı bu dönemde Kasımbekov da buna uyarak Sovyet toplumunun savaş sonrasında yaralarını sardığını ve güzel günler yaşadığını vurgulamıştır. Cengiz Aytmatov da buna benzer hikayeler yazmış ve uygulamaları öven “Ak jaan” yani “Çise” -bu öykü “Beyaz Yağmur” olarak çevrilmiştir- öyküler kaleme almıştır. Bu öyküde de ülkenin el değmemiş bâkir topraklarının devlet desteği ve imkanları ile gençlerin gayretiyle işlenerek üretime katkıda bulunulması ve gayretle ve inançla çalışan iki gencin aşkını işlenmişti.

Bu öyküde belki de kırılma noktası olarak kadının birlikte yaşadığı oğlunun evinden gelini yüzünden ayrılmaya karar vermesi “ân”ıdır denilebilir. Gelinin kocasıyla kavga etmesi, “– Ben nasıl kalacağım bu evde? Ayağıma bakıyor. Annen beni yoruyor!” (s. 217) demesi yaşanan insanlık ve gelenek yitimini göstermesi açısından dikkate değer.

Öyküde Mekân

Genel olarak anlatı türlerinde ve özelde de öyküde mekanlar fiziksel ve algısal olarak ikiye ayrılır. Fiziksel mekân olarak olaylar Kırgızistan’da geçer. Şehir belirtilmemiş olsa da Bişkek -Sovyet döneminde şehri işgal eden Rus ordusunun başındaki komutanın adı olan Frunze olarak biliniyordu- olduğu düşünülebilir. Belki de yazar bilinçli olarak şehir adı zikretmeyerek mekânda da her okuyucunun kendinden bir şeyler katması gerektiğini düşünmüştür denilebilir. Genç ve arkadaşlarının birlikte yaşadıkları yer yurt ise yurdun önünde, ev ise evin önünde kanepede oturan kadını görmesiyle öykü başlıyor. Gençlerin öğrenci ve kapıda da güvenlikçinin olması burasının bir öğrenci yurdu olduğunu hissettiriyor. Bunun dışında fiziksel mekân olarak zikredilecek başka yer yok denilebilir. Gencin üniversitedeki dersine geç kalacak olması, öğretim üyesinin alaycı bir tavırla derse almayacağını belirtmesi de zihinlerde muhayyel bir mekân oluşturmaktadır.

Algısal olarak öyküde geçen mekanları yorumlamak gerekirse öğrenci yurdunda gençlerin birlikte kalmaktan şikayetçi olmadıklarını söylemek mümkündür. Sırasıyla masanın ve etrafın toplanması, bulaşıkların yıkanması kapalı ve küçük bir mekân olsa da öğrenciler için huzurun bulunduğu bir yerdir. Kapıdaki kanepe ise kadın için belki de umudun yeniden yeşerdiği yerdir. Sebebi de duyarlı bir gencin onu orada görmüş olmasıdır.

Geniş/Açık Mekânlar

Algısal olarak insana huzur veren ve var oluş mekanları olan geniş ve açık mekanlar bu öyküde de mevcuttur. Yukarıda belirtildiği gibi öğrenci yurdundaki oda, fiziksel olarak dar olmasına rağmen algısal olarak geniş bir huzur mekanıdır. Kadının çamaşırları teslim için geldiğinde gençlerin odasına daveti kabul etmesi, odayı gördüğünde övmesi bunu gösterir. “… Odaya geldik. Girdiğinde de kendini çok iyi hissederek, odamızı övmeye başladı. – Burası çok güzel, dedi.” (s. 213)

Yine kapının önündeki kanepe için de aynı şeyi söylemek mümkündür. Kendi duyarsız ve sorumsuz oğlunun ötesinde duyarlı ve saygılı gençlerin olduğunu görmesi kadını mutlu eder. Odada sofraya davet edildiğinde kalmak istememesi ve hemen gitmek için izin istemesi üzerine gencin “– Hayır anne, kutlu evden boş gidilmez.” sözü üzerine sofraya oturmak zorunda kalır. Anlatıcı, kadının “…– Sağ ol oğlum, diye mutluluğunu gizleyemeden sofraya geçti” cümlesi ile anlatır.

Sofra aynı zamanda “… Kalbini çoktan sıkan kederini…” kelimelere döktüğü bir mekân olarak yerini alır. Dikilmiş montunun kollarıyla göz yaşlarını silen kadın geçmişte kalmış günleri yâd ederek içini dökmeye başlar. “Savaş kimin haklı olduğuna değil, kimin güçsüz olduğuna karar verir. Düzenli hayatı değiştiriyor” diyerek savaşın “İnsanları hatta kara toprağı da korkutarak, bir yokluk” getirdiğini anlatır. Gün geçtikçe yaşam şartları iyileşir, kızı evlenip eşi ile Ufa’ya yerleşir. Kadın o günlerde yeniden mutluluğu yakalamıştır.

Dar/Kapalı Mekânlar

Oğlu da evlenince huzurun yerini iç darlığı almaya başlar; çünkü gelin ile anlaşamamaktadır. Kadın bu durumu “… Hayat yolu her zaman dümdüz değildir. Sonradan bu mutlulukların hepsi kedere dönüştü” diyerek betimler. Büyüğüne küçüğüne saygı göstermeyen gelinin eve gelişi ile birlikte huzur ve mutluluğun mekânı “ev” bir anda darlaşır ve kadının içini burkan, çıkış yolu bulamadığı bir labirente dönüşür. Oğlunun mutluluğunu ve huzurunu düşünerek evi terk eder. Darlaşan kapalı mekândan uzaklaşsa da geniş olduğu kadar algısal olarak “darlaşan” mekân hayatın acımasız akışına kendisini bırakır. Öykünün aslî kahramanı durumunda olan kadın günlük işler yaparak geçimini sağlamaya çalışır.

Öyküde Kişiler Dünyası

Öyküde yazar/anlatıcı dışında ana karakter olarak “kadın”ın olduğu açıktır. Diğer kişiler ise fon karakterler olarak değerlendirilebilir. Anlatıcı gencin oda arkadaşı Satay’ın adı dışında zikredilen başka isim bulunmaz. Kadının da adı yoktur. Eş, mutlu kadın, huzurlu anne, dul kadın, çalışan kadın, hayata tutunan kadın ve nihayet muhtaç kadın özellikleri ile evrensel bir boyuta çıkar. Savaştan sonra çocuklarıyla baş başa kalması, onları koruması, büyütmesi ve hayata salması ile C. G. Jung’un meşhur “anne arketipi”ne uygun bir karakter olarak okuyucunun karşısına çıkar. Kadın dışında “iyilik meleği” olarak görülebilecek genç ise özlenen gençliğin veya yetiştirilmesi gereken gençliğin “örnek” modeli olarak eserde yerini alır.

Diğer kişiler ise adı bile zikredilmemiş kadının kocası, evlenip mutluluğu yakalamış kızı, evlenip annesine bile sahip çıkamamış genç, öğrenci gençler, kapıdaki güvenlik görevlisi ve öğretim üyesidir. Bunlar sadece fon oluşturmak için öyküye girmiş kişilerdir.

Anlatıcı durumundaki genç “Ben”in yani yazarın görüntüsü olarak öyküde yerini alır. Bu bağlamda isimsiz bir kahramanmış görüntüsü verir.

Arzulayan Özne: Kadın

Eserde arzulayan özne olarak isimsiz kadını gösterebiliriz. Kadın dul kalmış olsa da savaşın yıkıntıları arasında çocuklarını yeşertmeye çalışarak Sovyet ideolojisine uygun çizilmiş bir karakter olarak ortaya çıkar. Asıl arzusu hayata tutunabilmek ve çocuklarını iyi yetiştirebilmektir. Öyküdeki diğer kadın ise “gelin”dir. Gelin sevimsiz ve saygısız birisi olarak anlatıcı tarafından tasvir edilir. Okuyucu tarafından istenmeyen ve arzulanmayan bir kadın olarak görmek mümkündür.

Sağaltıcı Güç: Saygı ve empati

Savaşın yıpratıcı ve yıkıcı darbesinden sonra gelininden de büyük bir darbe yiyen ve mutluluğunun-huzurunun mekânı evini terk etmek zorunda kalan kadının bu iç dünyasındaki ve hatta maddi dünyasındaki yıkımı sağaltacak güç, saygı duyan ve empati yapabilen gençten gelir. Bu isimsiz kahraman özlenen, arzulanan ve istenilen karakterde bir gençtir ve gelecek genç nesillere örnek gösterilebilecek bir öykü kişisi olarak yerini alır.

Yazar Kasımbekov, bu kısa öyküsü ile savaş yıllarının yitimlerine, savaş sonrasındaki normal hayata dönüş çabalarına, hayatın güçlüğüne ve gelin ile temsil edilen duyarsız gençliğe dikkat çekmeyi başarmıştır.

Kaynakça

Azap, Samet. Tölögön Kasımbekov İnsan ve Eser. Ankara: Bengü Yayınları, 2017.

Azap, Samet. “Tölögön Kasımbekov” http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/tologon-kasimbekov (28.02.2021)

Biray, Nergis. “Gabit Musirepov” http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/gabit-musirepov (28.02.2021) Demir, Ekrem. “20. Yüzyıl Kazak Edebiyatı Yazarlarından Gabit Musirepov’un Edebi Kişiliği” İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi. 42 (2011); s. 61-82 https://dergipark.org.tr/tr/pub/iutded/issue/17028/177805

Fromm, Erich. Sevme Sanatı. (Çeviren: Işıtan Gündüz) İstanbul: Say Yayınları, 1985.

Gorki, Maksim. Ana. Ankara: Engin Yayıncılık, 1999.

Kasımbekov, Tölögön. İnsan Olmak İstiyorum (Çeviren: Samet Azap). Ankara: Bengü Yayınları, 2019.

Söylemez, Orhan. Çağdaş Kazak Hikayeleri Antolojisi. Ankara: Elips Kitap, 2004.

1.Prof. Dr. Kastamonu Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü.
2.Erich Fromm. Sevme Sanatı. (Çeviren; Işıtan Gündüz) İstanbul: Say Yayınları, Eylül 1985 (Alıntı ve sayfa numaraları bu baskıya aittir.)
3.Maksim Gorki. Ana. Ankara: Engin Yayıncılık, 1999.
4.Orhan Söylemez. Çağdaş Kazak Hikayeleri Antolojisi. Ankara: Elips Kitap, 2004.
5.Ekrem Demir. “20. Yüzyıl Kazak edebiyatı yazarlarından Gabit Musirepov’un edebi kişiliği.” İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi. 42 (2011); s. 61-82 <https://dergipark.org.tr/tr/pub/iutded/issue/17028/177805>
6.Nergis Biray. “Gabit Musirepov” http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/gabitmusirepov (28.02.2021)
7.Samet Azap. “Tölögön Kasımbekov” http://teis.yesevi.edu.tr/madde-detay/ tologon-kasimbekov (28.02.2021)
8.Samet Azap. Tölögön Kasımbekov İnsan ve Eser. Ankara: Bengü Yayınları, 2017; s. 6. ISBN: 978-605-9148-52-8
9.Eserin Türkiye Türkçesine çevirisi için bkz. Tölögön Kasımbekov. İnsan Olmak İstiyorum. (Bütün hikayeler) (Çev. Samet Azap). Ankara: Bengü Yayınları, 2019; s. 211-219. Sayfa numaraları bu baskıya aittir.
1,27 ₼

Janr və etiketlər

Yaş həddi:
0+
Litresdə buraxılış tarixi:
01 avqust 2023
Həcm:
3 səh. 6 illustrasiyalar
ISBN:
978-625-6981-46-1
Naşir:
Müəllif hüququ sahibi:
Elips Kitap
Audio
Orta reytinq 4,2, 380 qiymətləndirmə əsasında
Mətn, audio format mövcuddur
Orta reytinq 5, 446 qiymətləndirmə əsasında
Mətn, audio format mövcuddur
Orta reytinq 4,3, 490 qiymətləndirmə əsasında
Audio
Orta reytinq 5, 440 qiymətləndirmə əsasında
Audio
Orta reytinq 4,7, 1843 qiymətləndirmə əsasında
Audio
Orta reytinq 0, 0 qiymətləndirmə əsasında
Audio
Orta reytinq 0, 0 qiymətləndirmə əsasında
Audio
Orta reytinq 0, 0 qiymətləndirmə əsasında
Audio
Orta reytinq 0, 0 qiymətləndirmə əsasında
Audio
Orta reytinq 0, 0 qiymətləndirmə əsasında
Mətn PDF
Orta reytinq 0, 0 qiymətləndirmə əsasında
Mətn
Orta reytinq 0, 0 qiymətləndirmə əsasında
Mətn
Orta reytinq 0, 0 qiymətləndirmə əsasında
Mətn
Orta reytinq 0, 0 qiymətləndirmə əsasında